"En büyük işler, büyük hayaller kurma özelliği olan insanlarca başarılmıştır" William Russell
"Hayal gücü bilgiden daha önemlidir" Albert Einstein
"İnsanoğlunun yapacakları, hayal ettikleri ile sınırlıdır" Arthur C. Clarke
"Hayal gücü, ruhun gözüdür" Joseph Joubert
Hayatın akışına kapılmakla hayal gücümüzü kaybetmeye başlıyoruz. İyi bir üniversiteye gidip, iyi bir bölümde okuma çabası, mezun olma, işe girme, para kazanma, evlenme, çocuk yetiştirme derken hayal gücümüzü kısıtlıyoruz. Hayat daha gerçekçi oluyor birden ve bizler bu gerçeklerle savaşma ve kazanma çabası içinde içimizdeki çocuğu kısmen de olsa bir kenara bırakıp, hayal gücümüzü de küçültüyor yada yok ediyoruz.
Çocuklarımızla eğlenceli vakit geçirirken, hayal güçlerini de geliştirebilecekleri aynı zamanda bizim de kaybetmeye yüz tutmuş yada kaybettiğimiz hayal gücümüzü tekrar çağırma fırsatı bulacağımız 36 soru. Gerçi ben geri çağıramadım ya neyse :)
Gelin hem eğlenelim, hem de çocuklarımızın hayal dünyalarına girelim...
"Çocukların hayal gücünü geliştiren 36 soru"
1- Yeni doğmuş bir bebeksin, neler görüyorsun?
2- Sabun olmasaydı ellerimizi ne ile temizlerdik?
3- Aynı fillerinki gibi bir hortumun olsa ne yapardın?
4- Evinin önünden bir sıcak hava balonuna binip uçuyorsun. Aşağıda neler görüyorsun?
5- Sen bir leylek olsan yuvanı nereye yapardın?
6- İyi bir baba (yada anne) nasıl olur?
7- Kapağını açmadan buzdolabının içini görebilseydik ne olurdu?
8- Evimizin bölümlerinden birini çıkarman gerekse hangisini çıkarırdın? Neden?
9- Aynı dili konuşmayan iki insan nasıl anlaşır?
10- Dünyadaki bütün ağaçlar kesilse ne olurdu?
11- Bütün insanlar sarı giyinse ne olurdu?
12- Dünyanın en güçlü teleskobunu yaptın ve gökyüzüne bakıyorsun. Neler görüyorsun?
13- Evler olmasaydı nerede yaşardık?
14- Kaşığı yemek yemek yerine başka ne için kullanırdın?
15- Dört elin olsaydı neler yapardın?
16- Ayakkabıların konuşabilseydi neler söylerdi?
17- Gök kuşağına ulaşabilmek için ne kullanırdın?
18- Zürafaların bir evi olsa nasıl olurdu?
19- Balıklar olmasaydı ne olurdu?
20- Çiftlikte yaşayan bir hayvan olsaydın hangisi olmak isterdin? Neden?
21- Kalem çok ağır olsaydı ne olurdu?
22- Eğer kardeşinin yerinde olsaydın neler yapardın?
23- Başka birisi olabilseydin, kimin yerine geçmek isterdin? Neden?
24- Elli yıl sonrasına mektup yazsan ne yazardın?
25- Bir kardan adam olsaydın ne söylemek isterdin?
26- Dinozorlar günümüzde yaşasaydı nasıl olurdu?
27- Bir uzaylıya hediye götürsen, ne götürmek isterdin?
28- Sandalyeye başka bir isim bulman istense ne bulurdun?
29- Salyangozlar için bir oyun parkını nasıl yaparsın?
30- Dünyadaki bütün insanlar sizin evinize gelse neler yaşanırdı?
31- Tarağı saçlarımızı taramak yerine başka ne için kullanabiliriz?
32- Bir ahtapotsun ve denizde geziyorsun. Neler görüyorsun?
33- Uçan balonunla birden havalandın. Nasıl yere inersin?
34- Arabanın icat edilmediği çok eski yıllarda insanlar uzaklara nasıl giderlerdi?
35- Yeni bir hayvan türü bulsan adını ne koyardın?
36- Çok değişik bir tostu nasıl yapardın?
( kaynak : facebook/alyaileevdemontessorietkinlikleri)
8 Nisan 2016 Cuma
5 Nisan 2016 Salı
"Benim Çocuğum Yapmaz" ebeveynleri
Son dönemlerde, yazmak içimden gelmedi hiç. Köşe yazarı olsam yada yazar olsam başarısız olacakmışım demek ki.... "Memleketin hali çok vahim" diyerek umutları tüketip, kendimi bırakıp, sonra da işimden gücümden olurdum herhalde.
Aslı'nda blogumu açarken, aklımda bir sürü konu vardı. Bir sürü konu hakkında yazacağım şeyler kafamda geziniyor, her birinin kuyruğu da birbirine değmiyordu :)
Siz hiç karşılaştınız mı bilemem ama, ben bir çok kez karşılaştım. Ben onlara "benim çocuğum yapmaz ebeveynleri" diyorum. Bahsi geçen durumları çocuklarına "yaşatmayan" aileleri "tenzih ederek" başlamak isterim. Kişisel görüşlerim tartışmaya, itirazlarınıza ve/veya onayınıza açıktır.
Çağımız ebeveynleri, hataları sorgulamayan, yanlış davranışları düzeltmeyen bir anlayışla yetiştiriyorlar çocukları. Bu da benmerkezci çocukların yetişmesine sebep oluyor. Çocuklarının her koşulda mutlu olmasını birinci öncelik olarak görüyorlar. Tabiki her ebeveyn çocuğunun öncelikle sağlıklı, mutlu olmasını ve öyle büyümesini ister. Fakat bu dengelenmediği ve belli bir noktada durulmadığı takdirde benmerkezci çocuklar yetişmeye başlamıştır bile.
Konunun uzmanı olmasam da, bu konuda akademik bir eğitim almamış olsam da bir anne olarak, ben de düşüncelerimi yazmak isterim.
Bu tip anne-babaların savunmalarında kullandığı klasik olan şu cümleyi söylerken bile, düşüncedeki hata gün gibi ortadadır : "benim çocuğum hiç öyle bir çocuk değil, evde asla yapmaz, biz öyle yetiştirmedik"
Aslında sorun iç içe geçmiş durumda bu düşünce tarzıyla başlıyor:
Birincisi ebeveynin kabul etmediği bir hatayı çocuk nasıl kabul edip, yanlışı doğruyu görecek, kim gösterecek?
İkincisi emin olun ki evdeki "bizim çocuk" ve arkadaş ortamında "kendi" olan bir çocuk çok farklı davranışlar sergileyebiliyor.
Üçüncüsü siz öyle yetiştirmemiş olabilirsiniz, fakat sorun şu ki çocuk dış etkenlerden (arkadaş,medya,internet vs ) etkilenebilen ve çevresinde gördüğü davranışları taklit ederek de doğru yada yanlış davranışları bilerek yada bilmeyerek öğrenen/uygulayan bir birey.
Bu aşamada, öğrendiği yada yaptığı yanlış davranış ve sözler kabul edilmeyip yadsınırsa çocuğun doğruyu öğrenecek bir örneği kalmıyor.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, çocukların 7 yaşından itibaren söylediği doğru olmayan şeyler, hayal gücünden çıkmış ve artık yalan kategorisine girmiş bulunuyor. Bu sebepledir ki çocuğunuzun inkar mekanizmasına hemen inanmaktansa, ona belli etmeden, yaşanan olay yada durumu iyice bir araştırmakta fayda var diye düşünüyorum.
Son zamanlarda medyada gündeme gelen "arkadaş zorbalığına" ebeveynlerin de katkısı oluyor bu durumda.
Üsküdar Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nesrin Dilbaz'ın dile getirdiği; direk ve dolaylı olarak bu konu ile ilgili olduğunu düşündüğüm birkaç bilgiyi kısaltarak yazmak isterim;
" Kayıtsız şartsız benim çocuğum haklı diyerek yola çıkmamak gerekir. Gelecekte karşısına çıkacak olumsuz olaylarda bu bana ait değil, hatayı ben değil karşımdaki yaptı düşüncesine neden olur. Suçu kendinde hiçbir zaman aramaz. Dolayısıyla bunun en büyük bedelini de ileride anne babalar öder. Bu algı gelecekte çocuğu kişilik bozukluğuna doğru götürür. Son 20 yılda yapılan çalışmalar tüm dünyada benzer sorunların yaşandığı yönünde. Olumsuzluklardan kendi payını hesap etmemeleri, olumsuzluktan hep karşı tarafı sorumlu tutmaları insan ilişkilerini bozuyor. Masum doğan çocuklara iyilik yapacağım derken canavarlar olarak yetiştiriyoruz. İyi insan olmanın erdemi, kendi kadar başkasını da düşünmekten geçiyor. Hep "ben-ben" demeyen, ben dediği kadar da zaman zaman biz diyebilen, karşı taraf ne düşünür ne hisseder diye hesaplayan çocuklar yetiştirmek gerekir"
"Çocuğa pişmanlık duygusu verilmeli. Burada ebeveynin takındığı tutum çok önemli. bir hata/yanlış karşısında ebeveyn her seferinde aynı tepkiyi vermeli. Aynı hataya veya yanlışa bugün farklı yarın farklı tepki vermemeli. Tutum tutarlı olmalı aksi takdirde çocuk neyin doğru, neyin yanlış olduğunu öğrenemiyor. Çocuk suçluluk duygusunu yaşamalı. Pişmanlık duygusunu vermeliyiz. Çocuğa yanlış/hata yaptığını söylemek ona zarar vermez.
" Toplum olarak maalesef özür dilemeyi bilmeyen bir toplumuz. Yaptığımız yanlışı fark ettiğimizde karşımızdakini üzdüğümüzü, kırdığımızı fark ederek yapılan davranışımızın hatalı olduğunu o kişiye söylemeliyiz. Özür dilemeyi bilmeliyiz. Ancak ebeveynlerdeki "benim çocuğum çok akıllı,benim çocuğum hata yapmaz ..vs" yaklaşımlar gelişimi olumsuz etkiliyor.
" İYİ İNSAN OLMANIN ERDEMİ, KENDİ KADAR BAŞKASINI DA DÜŞÜNMEKTEN GEÇİYOR"
26 Mart 2016 Cumartesi
Oklava ile ilk sınavım "lahmacun"
Son yıllarda ortaya çıkan sağlıklı ve doğal beslenebilme zorluğu, hepimizin ortak endişesi halini aldı. Doğal ve sağlıklı ürün demek, hormonsuz, GDO'suz ve katkı maddesiz ürün demek olduğuna göre, bildiğimiz ve bilmediğimiz ve görmezden geldiğimiz bir sürü sebeplerden ötürü sağlıklı besin tüketebilmek için özel bir çaba sarf etmek zorunda kalıyoruz.
Görsellik, medya, reklam ağının genişlemesi, yoğun ve hızlı yaşam şartları gibi pek çok sebepten hazır gıdalara yöneliyorken, çocuklarımızı "sağlıklı beslemek" için ayrı bir çaba göstermemiz gerekiyor.
Doğal besinler yada doğal beslenme konulu bir yazı yazacakmışım gibi bir giriş yaptıktan sonra, kızımın çok sevdiği lahmacunu evde yapma deneyimime geçecek olmam, gecenin bu saatinde normal olsa gerek :) "Lahmacunu sevmiyorum" diyecek olan kişi sayısı eminim çok azdır, kızımın da favori yemeklerinden. Fakat, yedikten sonra bazen bağırsaklarda gereğinden fazla hareket olması; etin sağlıklı koşullarda nakil olup olmadığı, içine konulan maydanoz vs. gibi gıdaların ne kadar temiz olduğu, iç malzemesinin ne kadar süredir beklediği, salçasının güvenilirliği vs.. gibi konuları aklıma getiriyordu.
Şu zamana kadar," fast food yemesinden iyidir" diye düşünerek yedirdiğim lahmacunu evde yapma fikri çok cazip geldi. Öyle "içini ben hazırlayayım fırına vereyim" gibi bir şansım da yok, çünkü muhitte pişirmeyi kabul eden fırın bulamıyorum. Hamur işiyle uğraşmayı sevmediğimden, evde hiç hamur mayalamamış, hiç hamur açmamış bir annenin "anormal şekilli" lahmacunlarını yapmış bulunmaktayım. Şekil bozukluğundan kaynaklı, bağırsaklar yada mideler bozulmadığına göre bir sıkıntı olmasa gerek :)
Hamuru için aşağıdaki ölçüler verilmiş. Ama mayalı hamur konusunda benim gibi tecrübesiz değilseniz daha fazla adet lahmacun çıkartmak için kendi ölçünüzü kullanabilir (aynı şekilde iç harcını da artırmayı unutmayın) yada bardakta mayalayıp sonradan un eklemek suretiyle de hamuru yapabilirsiniz -bir bilene sorun, ama bana değil- :)
- 300 gr un,
- 1 çay kaşığı tuz
- 7 gr kuru maya
- 200 ml ılık su karıştırıp dinlenmeye bırakın.
Lahmacun içi:
- 200 gr kıyma
- 1 adet rendelenmiş kuru soğan
- 1 yemek kaşığı biber salcası
- Yarım bardak domates püresi (rendesi)
- Maydanoz
- 1 diş sarımsak
- Tuz
- Karabiber
- 2 yemek kaşığı su
Gerisini zaten biliyorsunuz, tecrübeli ellerde :) yuvarlak olarak açılmış hamurun içine harcını koyup, yağlı kağıt üzerinde tepsiyle fırına. 220 Derecelik fırında 7-8 dk.
Kızımın söylediğine göre dışarıda yediklerinden daha güzel olmuş, hem evde yapmak daha eğlenceliymiş... Tabi benim oklava ile sınavımı görmedi çocuk :) Görsellerim, size iyi örnek olmasa da eklemekte sakınca görmüyorum. Unutmadan, ilk partide iç harcını az koymuşum, pişince fark ediliyor. Siz bol koyun, afiyet olsun...
21 Mart 2016 Pazartesi
Terör
Ne kötü bir başlık "terör". Hiç yaşanmamış ve hiç konuşulmamış olmasını dilerdim. Günlerdir yazmamışım, yazamamışım. Aslında yazacak, anlatacak, kızacak, üzülecek, ağlayacak, haykıracak öyle çok şey var ki... Yazamamışım, yazmamışım....
Son yazımdan iki gün sonra, bana haber vermeden annemin ameliyat olduğunu öğreniyorum. Aileden uzak olmanın sonuçlarına katlanmaya çalışırken ve daha bir önceki patlamanın sesini ve acılarını unutmamışken Ankara'da ikinci bir patlama ve yine milletçe yaşadığımız büyük acının içinde buluyorum kendimi. Ve iki gün önce de İstanbul...
Bizler sadece duymak, seyretmek, okumak üçgeni içinde yaşıyorken "iyiyiz" demeye utanıyor insan. Çünkü hiç "iyi değiliz", daha önce de yazdığım gibi ; tüm bunlar "geçmiş olmayacak" , "hiç geçmeyecek" ve "unutulmayacak"
Kaybedilen insanlarımız, aileleri ve sevenlerinin yaşadıkları acılar üzerine, bizlerin durumundan bahsetmek kifayetsiz kalacaktır. Özgür ve güvenli bir şekilde yaşamaya çalıştığımız bu dönemde, içinde bulunduğumuz bozuk psikoloji özetle; uyuyamıyoruz, uyusak kabuslar görüyoruz, dışarı çıkmak istemiyoruz, en sıradan hayatı bile yaşayamıyoruz, geleceğe bakamıyor, bakarsak ne göreceğimizden korkuyoruz. Depresif, agresif, septik, mutsuz ve umutsuzuz.
Yine de kendimize gelmeli, "teröre alışmamalı" , hayatı ve geleceği bırakmamalıyız. Terörün ani olması ve şiddeti bizlerin de zihnimizin doğru çalışmasını engelliyorken, tedirginliğimizi, korkumuzu, üzüntümüzü gören yada hisseden çocuklarımıza terörü onların anlayacağı şekilde nasıl anlatacağımızı bilemiyoruz.
Peki çocuklarımıza içinde bulunduğumuz durumu ve yaşanan olayları nasıl izah edecek nasıl anlatacağız? Aklımda yer etmiş noktaları sizlerle paylaşmak istedim.
- Üzerinde fazla düşünmemesi yada korkusunu azaltabilmek için "yok bir şey" diyerek geçiştirmemeliyiz. Konuşmak istediklerinde dinlemeli ve onu anladığımızı hissettirmeliyiz.
- Açıklamalarımız kısa ve net olurken, kafasını karıştıracak detaylara girmeden, herhangi bir kitle ve kültüre olumsuz sözler sarf etmeden, toplumun düzenini bozmak isteyenlerin bazen olabileceğini izah etmeliyiz.
- Çocuk kötü bir şeyler olduğunu bilmeli ancak; bizlerin, onun ve kendimizin güvenliği için hangi önlemleri aldığımız gibi onu rahatlatıcı birkaç şey söyleyebilmeliyiz.
- Aile içinde hepimizin ruh sağlığı için; iletişimimizi güçlü tutmalı , aile içinde barışçı bir dil kullanılmalıyız.
- Medyadan ve internetteki kontrolsüz içeriklerden uzak tutmalıyız.
- Onlarla birlikte olmak, güvende hissetmelerini sağlamak için mümkün olduğunca her fırsatı kullanmalıyız. Bize daha yakın olmak, daha sık sarılmak hatta bu dönem içerisinde bizimle uyumak istemelerini anlayışla karşılamalıyız.
Umuyorum ve dua ediyorum ki, bundan sonra ülkemizde terör olayları son bulur....
9 Mart 2016 Çarşamba
İsyeeannnn :)
Okuduğum bir yazıda; erkeklerin sürekli yapıp, kadınların sinir oldukları davranışlar toplanmıştı. Çoğu kadının "evet yaaa" diyeceğini düşündüğüm hoş maddeler vardı.
Bazı başlıkları, kaba yada abartı olduğunu düşündüğümden eleyip, aklımda kaldığı noktaları kendimce yorumlayarak aktarayım istedim. Bir ara erkeklerin isyanlarını da dile getiririz tabi :)
Kadın-erkek ayrımı yapmak yada erkekleri rencide etmek değildir amacım, karamsar bulutların gezdiği bu dönemeçte gülümseriz biraz dedim :) Sizin eklemek istediğiniz maddeler olur mu ki?
1-Dolap kapakları, çekmeceler ! Siz sürekli kapattığınız halde, tekrar baktığınızda yine açık yada tam kapanmamış olan dolap kapakları ve çekmeceler. Evde bir hayaletin gezdiğini ve sizinle dalga geçtiğini düşündürüyor insana hatta bir süre sonra acaba kapatmamış mıydım deme noktasına getirebiliyor. Kadınları tehlikeye atmayın, akıl sağlıklarıyla oynamayın beyler.
2-Çoraplar ! Erkeklerin şu çorap sevgisini anlamak mümkün değil. İstiyorlar ki çıkartınca hep gözlerinin önünde olsun, özledikçe baksınlar; halının üzerinde, kanepenin dibinde. Bu nasıl bir bağ ben de çözemedim. Hiiiiç çamaşır sepetine gitmesin o çoraplar, bakışıp dursunlar.
3-Özel günleri unutmaları yada unutmuş gibi yapmaları ! Balığın hafızası olsa, her sene yaşanan bu özel günleri unutmazdı herhalde :) "Bunlar kapitalist sistemin oyunları" diye çıkış yapma ihtimalleri olan beyler de duyuyoruz..
4-Sürekli kanal değiştirmeleri ! Biz her akşam 3-4 tartışma programını aynı anda seyredebilen yetenekli ve zeki bir aileyiz mesela. Zaten yerimize 100 kez oturup kalktığımızdan adapte olamıyoruz, bir de konuların birbirine girdiğine mi yansak, en son kim ne demişti takip edemediğimize mi utansak bilemedim :) Dizi takip eden bayanlar için kumanda hesaplaşması ayrı bir başlık altında incelenebilir...
5-Futbol ! Hele fanatizm tıkandığımız noktadır. Ben şahsen ,bu da bir sevdadır diyerek geçebiliyorum ancak. Fakat hiiiiç anlam veremediğimiz ve benim dinledikçe böğrümü delmek istediğim, şu maç sonraları yorum yapılan programlar. Her kanalda, saatlerce... Maç süresi zaten 90 dk, 2-3 saat hatta günlerce neyini konuşuyorlar çözemediğimiz bir konudur vesselam.
6-Banyonun her yerini ıslatmaları ! Arkanızdan banyoya girdiğimizde, ayağımıza gelen yada gözümüze takılan aaah o nokta nokta ıslaklıklar.Duş kabininden o sular nasıl çıkıyor,aynayla su savaşı mı yapıyorsunuz, tıraştan sonra o lavabonun her yanı neden ıslak? Bir izah etseniz,söz anlamaya çalışacağız :)
7-Romantizmin ortasında espri ! Yapmasanız lehinize olacak :)
8-Trafikte adres sormamaları ! Saatlerce yol arayabilirler, biz harap ve bitap düşeriz onlar düşmez. Ancak nedendir bilinmez o adres asla sorulmaz, sorulmasına izin verilmez.
9-Yere tükürmeleri ! Eş, baba, kardeş ve yakın akrabalarımda görmediğime şükrettiğim durum. Bu nasıl çirkin bir harekettir, bu nasıl bir lama cinsidir anlam vermek güç.
10-İltifat etmeyi bilmemeleri ! Evrim teorisine göre, acaba kaçıncı evrelerinde öğrenecekleri muamma olan konu.
11-Kadınların yaptıkları işi küçümsemeleri ! İş ve ev ortamında karşılaşılan, kompleksli olduklarını düşündüğüm grup...
12-Unutkanlıkları ! Kadınlar asla unutmaz dedikleri doğru da bu kadar mı zıt olunur... Özellikle geçmişte işledikleri bir suç, yaptıkları bir hata için "hatırlıyor musun?" dendiğinde alınan cevap nettir "hayır"
13-Emeğe saygı duymamaları ! Genelleştirilecek bir başlık olmasa da, kadına şiddetin tavan yaptığı bir ülkede bunu da yapanların olduğunu tahmin etmek zor değil. Kadınların emek ve zaman harcayarak yaptıkları yemek, temizlik, ev işleri, çocuk bakımı gibi konuları küçümseyip, kusur bulmada üstlerine yoktur, kalp kırarlar hatta kavga konusu yaparlar
14-Klozetin kapağı ! Bir zahmet, bir saniyenizi alır :)
15-Annelerine eşlerinden düşkün olmaları ! "Ana gibi yar olmaz" evet kadınlar da öyle düşünüyor ama erkekler biraz abartmıyor mu acaba? Tam tersi evlenince annesini unutanlar da vardır, onu da kabul etmiyoruz... Dengeyi tutturduklarında, evlendiren memnuuuun, evlenen memnuuuun :)
Bazı başlıkları, kaba yada abartı olduğunu düşündüğümden eleyip, aklımda kaldığı noktaları kendimce yorumlayarak aktarayım istedim. Bir ara erkeklerin isyanlarını da dile getiririz tabi :)
Kadın-erkek ayrımı yapmak yada erkekleri rencide etmek değildir amacım, karamsar bulutların gezdiği bu dönemeçte gülümseriz biraz dedim :) Sizin eklemek istediğiniz maddeler olur mu ki?
1-Dolap kapakları, çekmeceler ! Siz sürekli kapattığınız halde, tekrar baktığınızda yine açık yada tam kapanmamış olan dolap kapakları ve çekmeceler. Evde bir hayaletin gezdiğini ve sizinle dalga geçtiğini düşündürüyor insana hatta bir süre sonra acaba kapatmamış mıydım deme noktasına getirebiliyor. Kadınları tehlikeye atmayın, akıl sağlıklarıyla oynamayın beyler.
2-Çoraplar ! Erkeklerin şu çorap sevgisini anlamak mümkün değil. İstiyorlar ki çıkartınca hep gözlerinin önünde olsun, özledikçe baksınlar; halının üzerinde, kanepenin dibinde. Bu nasıl bir bağ ben de çözemedim. Hiiiiç çamaşır sepetine gitmesin o çoraplar, bakışıp dursunlar.
3-Özel günleri unutmaları yada unutmuş gibi yapmaları ! Balığın hafızası olsa, her sene yaşanan bu özel günleri unutmazdı herhalde :) "Bunlar kapitalist sistemin oyunları" diye çıkış yapma ihtimalleri olan beyler de duyuyoruz..
4-Sürekli kanal değiştirmeleri ! Biz her akşam 3-4 tartışma programını aynı anda seyredebilen yetenekli ve zeki bir aileyiz mesela. Zaten yerimize 100 kez oturup kalktığımızdan adapte olamıyoruz, bir de konuların birbirine girdiğine mi yansak, en son kim ne demişti takip edemediğimize mi utansak bilemedim :) Dizi takip eden bayanlar için kumanda hesaplaşması ayrı bir başlık altında incelenebilir...
5-Futbol ! Hele fanatizm tıkandığımız noktadır. Ben şahsen ,bu da bir sevdadır diyerek geçebiliyorum ancak. Fakat hiiiiç anlam veremediğimiz ve benim dinledikçe böğrümü delmek istediğim, şu maç sonraları yorum yapılan programlar. Her kanalda, saatlerce... Maç süresi zaten 90 dk, 2-3 saat hatta günlerce neyini konuşuyorlar çözemediğimiz bir konudur vesselam.
6-Banyonun her yerini ıslatmaları ! Arkanızdan banyoya girdiğimizde, ayağımıza gelen yada gözümüze takılan aaah o nokta nokta ıslaklıklar.Duş kabininden o sular nasıl çıkıyor,aynayla su savaşı mı yapıyorsunuz, tıraştan sonra o lavabonun her yanı neden ıslak? Bir izah etseniz,söz anlamaya çalışacağız :)
7-Romantizmin ortasında espri ! Yapmasanız lehinize olacak :)
8-Trafikte adres sormamaları ! Saatlerce yol arayabilirler, biz harap ve bitap düşeriz onlar düşmez. Ancak nedendir bilinmez o adres asla sorulmaz, sorulmasına izin verilmez.
9-Yere tükürmeleri ! Eş, baba, kardeş ve yakın akrabalarımda görmediğime şükrettiğim durum. Bu nasıl çirkin bir harekettir, bu nasıl bir lama cinsidir anlam vermek güç.
10-İltifat etmeyi bilmemeleri ! Evrim teorisine göre, acaba kaçıncı evrelerinde öğrenecekleri muamma olan konu.
11-Kadınların yaptıkları işi küçümsemeleri ! İş ve ev ortamında karşılaşılan, kompleksli olduklarını düşündüğüm grup...
12-Unutkanlıkları ! Kadınlar asla unutmaz dedikleri doğru da bu kadar mı zıt olunur... Özellikle geçmişte işledikleri bir suç, yaptıkları bir hata için "hatırlıyor musun?" dendiğinde alınan cevap nettir "hayır"
13-Emeğe saygı duymamaları ! Genelleştirilecek bir başlık olmasa da, kadına şiddetin tavan yaptığı bir ülkede bunu da yapanların olduğunu tahmin etmek zor değil. Kadınların emek ve zaman harcayarak yaptıkları yemek, temizlik, ev işleri, çocuk bakımı gibi konuları küçümseyip, kusur bulmada üstlerine yoktur, kalp kırarlar hatta kavga konusu yaparlar
14-Klozetin kapağı ! Bir zahmet, bir saniyenizi alır :)
15-Annelerine eşlerinden düşkün olmaları ! "Ana gibi yar olmaz" evet kadınlar da öyle düşünüyor ama erkekler biraz abartmıyor mu acaba? Tam tersi evlenince annesini unutanlar da vardır, onu da kabul etmiyoruz... Dengeyi tutturduklarında, evlendiren memnuuuun, evlenen memnuuuun :)
8 Mart 2016 Salı
Derli Toplu Omlet
Geçtiğimiz hafta içinde üç kafadar, çocukları okula bırakıp birimizde kahvaltı keyfi yapalım dedik. Arada bir yaptığımız bu kahvaltı keyiflerine diyecek yok. Çocuklar okulda, gelsin çaylar, gitsin kahveler... Çocuklarımızın hayatımızdaki önemli ve güzelliği tabi ki tartışılmaz ama arada kaçmak, kendimizle kalmak da gerekiyor. Yaşları ve cinsiyetleri farklı 4 çocuk olunca ortada; "tartışmadan oynayın, onu da oynatın, çığlık atmayın, küçüğü de alın, tableti bırakın, hadi bir şeyler yiyin" derken dikkat dağılıyor ister istemez.
Tüm bayanların aşina olduğu ve bizim de kahvaltı seanslarımızda olmazsa olmaz ritüellerimiz bazen sırası değişse de genelde şöyle;
- Dün akşamki ödevler ve bizim ödevlerle imtihanımız.... yorumlar
- Bir-iki gün önce yaşanmış ev-okul vukuatları... gülüşme ve sızlanmalar
- Tavsiyeler, öneriler, taktikler...
- Son günlerde yeni bir yemek-hamur işi denenmiş ise, tavsiye ve tarifler. Çocuk ve eş üzerinde yemeğin etkisi...
- Müzik açıp, çay bardaklarıyla fasıl... ( güleriz halimize, baktıkça istikbalimize )
- Caaanım ülkemde güncel olaylar, ülkeyi kurtarmak, şikayet ve endişelerin dile getirilişi... umutsuzluk
- Bu haftanın indirim haberleri, varsa alınanların gösterilmesi, aaaa hiii uuuu süper sesleri....
- Saatin farkına varma, kahvenin son yudumunu acı içinde içme, alelacele hazırlanma, masa başında saygı duruşu... kapanış
İşte böyle gelişen annesel ve kadınsal bir kahvaltı sırasında canım dostum Mesude'nin şekil itibariyle keke benzeyen omletlerine hayran kaldım. Hani kahvaltıya misafir gelince, o omleti nasıl bozmadan ve eşit şekilde tabaklara koyarım çabası var ya, hiç gerek kalmıyor... Görünce de, tadınca da bayıldım.
- " Bunu bloga koymam lazım, keşke yemeden önce fotoğraf çekseydim..." dedim
- " Ben çektim..." dedi
- " E ama yapılışını da çekmek lazım..." dedim
- " Onun da çekilmişi var..." dedi
- " Yapılmışı var, çekilmişi var bir zahmet ben de bloga koyayım..." dedim.
Mesude'ye çoook teşekkür ederim. Dost dediğin benim 2 saat sonramı görebiliyor olsa gerek :)

Tarifi : Bildiğiniz omlet yapıyorsunuz (ne tarif ama). Kişi sayısından iki fazla yumurta kırmayı unutmayın. Omletinize kışın ıspanak, yazın taze soğan koyabilirsiniz. Hatta bizimki, 2 çeşit peynir, ıspanak ve sucuk içeriyordu ve enfesti.

Küçük kek kalıplarını yağladıktan sonra, iki kat halindeki yufkayı bir tabak yardımıyla kesip, kek kalıplarının içerisine oturtuyorsunuz. İçine de omlet malzemesini koyup, hoop fırına. Misafirler gelince derli toplu, çevirirken stres olmadığınız bir omlet ikram edebiliyorsunuz.
Yumurtanın; omlet, katı/sıvı/gaz :) ve krep hali versiyonlarından bıkmış çocuklar için de süper bir fikir bence...
Bu omletin adı ne olsun???
Tüm bayanların aşina olduğu ve bizim de kahvaltı seanslarımızda olmazsa olmaz ritüellerimiz bazen sırası değişse de genelde şöyle;
- Dün akşamki ödevler ve bizim ödevlerle imtihanımız.... yorumlar
- Bir-iki gün önce yaşanmış ev-okul vukuatları... gülüşme ve sızlanmalar
- Tavsiyeler, öneriler, taktikler...
- Son günlerde yeni bir yemek-hamur işi denenmiş ise, tavsiye ve tarifler. Çocuk ve eş üzerinde yemeğin etkisi...
- Müzik açıp, çay bardaklarıyla fasıl... ( güleriz halimize, baktıkça istikbalimize )
- Caaanım ülkemde güncel olaylar, ülkeyi kurtarmak, şikayet ve endişelerin dile getirilişi... umutsuzluk
- Bu haftanın indirim haberleri, varsa alınanların gösterilmesi, aaaa hiii uuuu süper sesleri....
- Saatin farkına varma, kahvenin son yudumunu acı içinde içme, alelacele hazırlanma, masa başında saygı duruşu... kapanış
İşte böyle gelişen annesel ve kadınsal bir kahvaltı sırasında canım dostum Mesude'nin şekil itibariyle keke benzeyen omletlerine hayran kaldım. Hani kahvaltıya misafir gelince, o omleti nasıl bozmadan ve eşit şekilde tabaklara koyarım çabası var ya, hiç gerek kalmıyor... Görünce de, tadınca da bayıldım.
- " Bunu bloga koymam lazım, keşke yemeden önce fotoğraf çekseydim..." dedim
- " Ben çektim..." dedi
- " E ama yapılışını da çekmek lazım..." dedim
- " Onun da çekilmişi var..." dedi
- " Yapılmışı var, çekilmişi var bir zahmet ben de bloga koyayım..." dedim.
Mesude'ye çoook teşekkür ederim. Dost dediğin benim 2 saat sonramı görebiliyor olsa gerek :)




Yumurtanın; omlet, katı/sıvı/gaz :) ve krep hali versiyonlarından bıkmış çocuklar için de süper bir fikir bence...
Bu omletin adı ne olsun???
7 Mart 2016 Pazartesi
Yurtdışı Eğitim - Dil Okulları
Bir hafta kadar önce, işimi mesleğimi özlediğimden; Yurtdışı Eğitime biraz giriş yaparak bahsetmiştim. Ara ara konu konu ilerleyerek sizlere bilgi vermeye devam etmek istiyorum. Aklınıza takılan soruları www.ataegitim.com.tr den iletişim detaylarına ulaşarak eğitim danışmanı arkadaşlarıma sorabilirsiniz.
Yurtdışı dil eğitiminde, tahmin edilebildiği gibi en çok talep İngilizce eğitimi için oluyor. İngilizce dil eğitimi için en çok tercih edilen ülkeler ise; İngiltere, Amerika, Kanada, Malta ve Avustralya.
Dil eğitimi programları en temelde "Genel İngilizce" ve "Yoğun İngilizce" olarak ayrılıyor. Genel İngilizce programlarına ek olarak yada bu programın devamı niteliğinde alabileceğiniz diğer programlar da şöyledir;
Genel İngilizce eğitiminden kastedilen, haftada 15-20 saat olarak belirlenen programlardır.Bu kurs programlarının başlangıç tarihleri esnek olup, yıl boyunca istediğiniz zaman kayıt olabilme imkanı vardır. Pazartesi-Cuma günleri arası, sabah yada öğleden sonra ders alabilme seçeneği bulunur. Genel İngilizce seçeneği, özellikle uzun dönem İngilizce eğitimi almayı planlayanlar için idealdir. Başlangıç seviyesinden ileri seviyeye kadar İngilizce sınıfları mevcuttur, min. 2 hafta olmak üzere, istediğiniz uzunlukta bu programa katılabilirsiniz.
Yoğun İngilizce programları ise haftada 25 saat ve üzerinde bir dil eğitimi kapsar. Kısa sürede hızlı bir ilerleme kaydetmeyi amaçlayanlar için idealdir. Seçtiğiniz programa göre günde min 5-6 saat eğitim alabilirsiniz. Temel dersler olan; okuma-yazma-konuşma ve dinleme derslerine ek olarak, sizin seçeceğiniz veya size önerilecek olan ek-seçmeli dersleri almak bu programda mümkün olmaktadır. Seçmeli dersler, TOEFL hazırlık, IELTS hazırlık, iş ingilizcesi, iletişim, telaffuz, kelime bilgisi, temel derslere destek gibi ek derslerdir. Genel İngilizce programında olduğu gibi, Yoğun İngilizce programlarında da; başlangıç seviyesinden ileri seviyeye kadar İngilizce sınıfları mevcuttur, min. 2 hafta olmak üzere, istediğiniz uzunlukta bu programa katılabilirsiniz.
İş İngilizcesi kurslarında, genel ingilizce eğitimine ilave olarak iş ortamında ve çalışma hayatınızda başarılı olmanızı sağlayacak püf noktaları ve detaylar üzerinde durulur. İngilizce olarak; resmi yazışma teknikleri, toplantı denemeleri, sunum çalışmaları, rapor düzenleme, telefon görüşmeleri yapma, temel satış ve pazarlama terimleri iş İngilizcesi programının içeriğini oluşturur. Programa yıl boyunca kayıt olma imkanı vardır. Kişinin programdan max. fayda alabilmesi ve dersleri rahatlıkla takip edebilmesi için İngilizce seviyesinin min. Intermediate (orta düzey) olması gerekir. Pazartesiden-Cumaya sabahları, tercihen de öğleden sonraları dersler yapılmaktadır.
Ek olarak belirgin bir alanda kariyer geliştirme amaçlı programlar da pek çok okulda bulunmaktadır. Bunlar; hukuk ingilizcesi, turizm ingilizcesi, tıp ingilizcesi, havacılık ingilizcesi gibi programlardır.
Hukuk İngilizcesi kursları; uluslararası ilişkilerin giderek ilerlediği günümüzde, global sorunları yorumlayıp çözebilen, yabancı dili hem akademik alanda hem de mesleki alanda verimli kullanabilen hukukçulara duyulan ihtiyacın artış göstermesi üzerine oluşturulmuş bir programdır. Hukuk İngilizcesi programlarında özellikle uluslararası ticaret, AB hukuku, uluslararası hukuk sistemine yönelik terimler ve sunumlar üzerine çalışılır.
Hakimler, savcılar, avukatlar, öğrenciler ve adli alanda çalışan personel için ideal olan bu program, hukuk ingilizcesini geliştirmenin yanı sıra; mesleki kelime bilgisini geliştirme, etkili konuşma, hukuksal tavsiyeler verebilme, sunum yapabilme, hukuk terimlerini öğrenme ve çeviri yeteneklerini de geliştirmektedir.
Tıp İngilizcesi kursları; çoğunlukla genel ingilizce kursları ile kombine edilmiş mesleki dil eğitimi verilir. İngilizce tıp terimlerini ve tıbbi alanda konuşulan ingilizceyi öğrenmek veya ilerletmek isteyen doktor, öğrenci ve sağlık personelleri için ideal bir programdır. Katılımcılar, tıbbi raporlar hazırlayarak ve yazılmış metinler üzerine çalışarak mesleki ingilizce bilgilerini geliştirme imkanı bulurlar. Tıbbi terimlere ek olarak, hasta ve tıbbi personelle iletişim, hasta doktor ilişkisi, meslektaşlarla iletişim, konferans, çeviri ve sunum teknikleri gibi konular ders içeriklerinde mevcuttur.
Konu geniş, devamı var, uyku durumum da müsait ama sizleri sıkmamak adına şimdilik bu kadar... huzurlu bir gece, aydın bir sabah dilerim :)
Yurtdışı dil eğitiminde, tahmin edilebildiği gibi en çok talep İngilizce eğitimi için oluyor. İngilizce dil eğitimi için en çok tercih edilen ülkeler ise; İngiltere, Amerika, Kanada, Malta ve Avustralya.
Dil eğitimi programları en temelde "Genel İngilizce" ve "Yoğun İngilizce" olarak ayrılıyor. Genel İngilizce programlarına ek olarak yada bu programın devamı niteliğinde alabileceğiniz diğer programlar da şöyledir;
Genel İngilizce eğitiminden kastedilen, haftada 15-20 saat olarak belirlenen programlardır.Bu kurs programlarının başlangıç tarihleri esnek olup, yıl boyunca istediğiniz zaman kayıt olabilme imkanı vardır. Pazartesi-Cuma günleri arası, sabah yada öğleden sonra ders alabilme seçeneği bulunur. Genel İngilizce seçeneği, özellikle uzun dönem İngilizce eğitimi almayı planlayanlar için idealdir. Başlangıç seviyesinden ileri seviyeye kadar İngilizce sınıfları mevcuttur, min. 2 hafta olmak üzere, istediğiniz uzunlukta bu programa katılabilirsiniz.
Yoğun İngilizce programları ise haftada 25 saat ve üzerinde bir dil eğitimi kapsar. Kısa sürede hızlı bir ilerleme kaydetmeyi amaçlayanlar için idealdir. Seçtiğiniz programa göre günde min 5-6 saat eğitim alabilirsiniz. Temel dersler olan; okuma-yazma-konuşma ve dinleme derslerine ek olarak, sizin seçeceğiniz veya size önerilecek olan ek-seçmeli dersleri almak bu programda mümkün olmaktadır. Seçmeli dersler, TOEFL hazırlık, IELTS hazırlık, iş ingilizcesi, iletişim, telaffuz, kelime bilgisi, temel derslere destek gibi ek derslerdir. Genel İngilizce programında olduğu gibi, Yoğun İngilizce programlarında da; başlangıç seviyesinden ileri seviyeye kadar İngilizce sınıfları mevcuttur, min. 2 hafta olmak üzere, istediğiniz uzunlukta bu programa katılabilirsiniz.
İş İngilizcesi kurslarında, genel ingilizce eğitimine ilave olarak iş ortamında ve çalışma hayatınızda başarılı olmanızı sağlayacak püf noktaları ve detaylar üzerinde durulur. İngilizce olarak; resmi yazışma teknikleri, toplantı denemeleri, sunum çalışmaları, rapor düzenleme, telefon görüşmeleri yapma, temel satış ve pazarlama terimleri iş İngilizcesi programının içeriğini oluşturur. Programa yıl boyunca kayıt olma imkanı vardır. Kişinin programdan max. fayda alabilmesi ve dersleri rahatlıkla takip edebilmesi için İngilizce seviyesinin min. Intermediate (orta düzey) olması gerekir. Pazartesiden-Cumaya sabahları, tercihen de öğleden sonraları dersler yapılmaktadır.
Ek olarak belirgin bir alanda kariyer geliştirme amaçlı programlar da pek çok okulda bulunmaktadır. Bunlar; hukuk ingilizcesi, turizm ingilizcesi, tıp ingilizcesi, havacılık ingilizcesi gibi programlardır.
Hukuk İngilizcesi kursları; uluslararası ilişkilerin giderek ilerlediği günümüzde, global sorunları yorumlayıp çözebilen, yabancı dili hem akademik alanda hem de mesleki alanda verimli kullanabilen hukukçulara duyulan ihtiyacın artış göstermesi üzerine oluşturulmuş bir programdır. Hukuk İngilizcesi programlarında özellikle uluslararası ticaret, AB hukuku, uluslararası hukuk sistemine yönelik terimler ve sunumlar üzerine çalışılır.
Hakimler, savcılar, avukatlar, öğrenciler ve adli alanda çalışan personel için ideal olan bu program, hukuk ingilizcesini geliştirmenin yanı sıra; mesleki kelime bilgisini geliştirme, etkili konuşma, hukuksal tavsiyeler verebilme, sunum yapabilme, hukuk terimlerini öğrenme ve çeviri yeteneklerini de geliştirmektedir.
Tıp İngilizcesi kursları; çoğunlukla genel ingilizce kursları ile kombine edilmiş mesleki dil eğitimi verilir. İngilizce tıp terimlerini ve tıbbi alanda konuşulan ingilizceyi öğrenmek veya ilerletmek isteyen doktor, öğrenci ve sağlık personelleri için ideal bir programdır. Katılımcılar, tıbbi raporlar hazırlayarak ve yazılmış metinler üzerine çalışarak mesleki ingilizce bilgilerini geliştirme imkanı bulurlar. Tıbbi terimlere ek olarak, hasta ve tıbbi personelle iletişim, hasta doktor ilişkisi, meslektaşlarla iletişim, konferans, çeviri ve sunum teknikleri gibi konular ders içeriklerinde mevcuttur.
Konu geniş, devamı var, uyku durumum da müsait ama sizleri sıkmamak adına şimdilik bu kadar... huzurlu bir gece, aydın bir sabah dilerim :)
6 Mart 2016 Pazar
At, düzenle...
Hafta sonum "atmak-küçültmek-göndermek-düzenlemek" eylemleri arasında geçti. Geçen haftalarda güneş azıcık tenimize değip de gri Ankara'yı biraz pastel renklerle boyayınca hemen bahar moduna girdim. Daha önceki yıllarda cemrelere ve yalancı bahara inanıp, kalın kışlıkları kadırmışlığım ve Mart ayında donmuşluğum da var :)
Bu kez bu yanılgıya düşmeyip başka eylemlere geçtim. Size de tavsiye ederim;
- "Lazım olur yada belki değiştiririm" diye çekmecelere tıkıştırdığımız faturalar, fişler, banka dekontları, bu tarihten itibaren garantisi kalkan her şeyin dokümanlarını ayıklayın.
- Bu kış boyunca giymediğiniz kıyafetlerinizi verin, değerlensinler. Emin olun seneye de giymeyeceksiniz.
- Çocukların küçülen ayakkabı ve kıyafetlerinin çoğu seneye nasıl olsa olmayacaklar, paylaşın.
- Tarihi geçmiş ilaçlar, kremler ve bakım ürünlerinden kurtulun.
- Bu da hatıra kalsın diye sakladığınız ama artık önemli olmadığına inandığınız parçaları atın , hafızamız bize yeter :)
- Dekor olsun diye aldığınız ama evde kalabalık ve göz yorgunluğu yapmaktan başka bir işe yaramayan dekorasyon malzemelerinden mümkün olduğunca kurtulun hatta yenilerini de almayın. En güzeli minimal bir ev; dingin ve temizliği kolay... ( yapılması en zor madde )
- Mutfakta, elinize geçtikçe ıvır zıvırları attığınız bir çekmece vardır-var mıdır-vardır herhalde. Lasikler, bantlar, hediye paketi süsleri, minik poşetler, sayıca fazla gelmiş doğum günü mumları, pasta süsleri .... atın atın tümünü atın.
- Yemek-pasta-börek kitaplarını ve belki bunu yaparım diye sakladığınız tüm tarif notlarını atın. İnternette hepsi ve daha fazlası var.
- Kenarı kırık, rengi solmuş, deseni çıkmış, matlaşmış bardak ve tabaklardan kurtulun. O tabağı saksı altına koymayacaksınız :)
- Eve nereden geldiğini bilmediğiniz yada aldığınız ama bir türlü kapılıp da okuyamadığınız kitapları bağışlayın yada değiş tokuş yapın.
- Güncelliğini yitirmiş eski dergileri, bitmiş pilleri geri dönüşüme; ileride çalacak bir kasetçalar bulamayacağınızdan sizin için önemi kalmamış kasetleri de çöpe ( bazılarına asla kıyamıyorum )
- 80-90'lardan kalma aksesuarlarınızı, çantalarınızı tutmayın artık yıllar geçmiş...
- Nikah davetiyeleri, nikah şekerleri, kına paketleri, kına mendilleri bu güne kadar ne işe yaradılar?
- Derin dondurucuya koyduklarınız henüz tükenmediyse, bahar geliyor hatırlatırım :)
- Dışarıdan yemeklerle birlikte gelen plastik çatal-kaşık-minik paket tuzlar ve biberleri saklamıyorsunuz değil mi? Ben mi yoooo, yok canım :)
- Ne kadar gereksiz olduğunu evlenip evime almadan anlayamadığım salondaki büfe.... onun içinde sergi halinde duran bardaklar, yan yatırarak hava verdiğimiz kadehler vs.. onların hepsi mutfağa kullanılmaya gelsinler bir zahmet
- Kavanozlar ve fazlalık kapaklar, atın atın.. bir ay sonra yine dolacak emin olun.
- Çocukların artık oynamadığı yada yaşla birlikte artık ilgilerini çekmeyen iyi durumdaki oyuncakları LÖSEV'e götürebilsek keşke, aynı şekilde iyi durumdaki kıyafetleri, masal ve çocuk kitaplarını da....
Bir kısmını hallettim, darısı tüm maddelere ve diğer hafta sonlarına...
Gününüz aydın, haftanız güzel olsun.
Bu kez bu yanılgıya düşmeyip başka eylemlere geçtim. Size de tavsiye ederim;
- "Lazım olur yada belki değiştiririm" diye çekmecelere tıkıştırdığımız faturalar, fişler, banka dekontları, bu tarihten itibaren garantisi kalkan her şeyin dokümanlarını ayıklayın.

- Çocukların küçülen ayakkabı ve kıyafetlerinin çoğu seneye nasıl olsa olmayacaklar, paylaşın.
- Tarihi geçmiş ilaçlar, kremler ve bakım ürünlerinden kurtulun.
- Bu da hatıra kalsın diye sakladığınız ama artık önemli olmadığına inandığınız parçaları atın , hafızamız bize yeter :)
- Dekor olsun diye aldığınız ama evde kalabalık ve göz yorgunluğu yapmaktan başka bir işe yaramayan dekorasyon malzemelerinden mümkün olduğunca kurtulun hatta yenilerini de almayın. En güzeli minimal bir ev; dingin ve temizliği kolay... ( yapılması en zor madde )
- Mutfakta, elinize geçtikçe ıvır zıvırları attığınız bir çekmece vardır-var mıdır-vardır herhalde. Lasikler, bantlar, hediye paketi süsleri, minik poşetler, sayıca fazla gelmiş doğum günü mumları, pasta süsleri .... atın atın tümünü atın.
- Yemek-pasta-börek kitaplarını ve belki bunu yaparım diye sakladığınız tüm tarif notlarını atın. İnternette hepsi ve daha fazlası var.
- Kenarı kırık, rengi solmuş, deseni çıkmış, matlaşmış bardak ve tabaklardan kurtulun. O tabağı saksı altına koymayacaksınız :)
- Eve nereden geldiğini bilmediğiniz yada aldığınız ama bir türlü kapılıp da okuyamadığınız kitapları bağışlayın yada değiş tokuş yapın.
- 80-90'lardan kalma aksesuarlarınızı, çantalarınızı tutmayın artık yıllar geçmiş...
- Nikah davetiyeleri, nikah şekerleri, kına paketleri, kına mendilleri bu güne kadar ne işe yaradılar?
- Derin dondurucuya koyduklarınız henüz tükenmediyse, bahar geliyor hatırlatırım :)
- Dışarıdan yemeklerle birlikte gelen plastik çatal-kaşık-minik paket tuzlar ve biberleri saklamıyorsunuz değil mi? Ben mi yoooo, yok canım :)
- Ne kadar gereksiz olduğunu evlenip evime almadan anlayamadığım salondaki büfe.... onun içinde sergi halinde duran bardaklar, yan yatırarak hava verdiğimiz kadehler vs.. onların hepsi mutfağa kullanılmaya gelsinler bir zahmet
- Kavanozlar ve fazlalık kapaklar, atın atın.. bir ay sonra yine dolacak emin olun.
- Çocukların artık oynamadığı yada yaşla birlikte artık ilgilerini çekmeyen iyi durumdaki oyuncakları LÖSEV'e götürebilsek keşke, aynı şekilde iyi durumdaki kıyafetleri, masal ve çocuk kitaplarını da....
Bir kısmını hallettim, darısı tüm maddelere ve diğer hafta sonlarına...
Gününüz aydın, haftanız güzel olsun.
3 Mart 2016 Perşembe
"Büyük Atatürk'ten Küçük Öyküler"
Blog yazmaya karar verdiğimde, kitaplar da olmalı diye düşünüyordum. Okuduğum kitapları da anlatır, tavsiyelerde bulunabilirim diyordum..... ki ; okuduğum ve çok etkilendiğim bir iki kitabı elime alıp da, anlatacak şekilde hatırlayamadığımı görene kadar. Dikkatli mi okumuyorum, üst üste mi okuyorum, hafızam mı çok kötü yada başka sebepler mi var bilmiyorum. Karar verdim, okurken yada bitirir bitirmez yazacağım, zira tutulup kalıyorum.
İki gecedir, kızımın kitaplığından aldığım 3 şahane kitabı okuyorum. Mutlaka ve mutlaka hem çocuklar hem bizler tarafından okunması gereken kitaplar. Okurken tüylerinizin diken diken olacağı yada gözlerinizin dolacağı türden.
Süleyman BULUT'un, 3 kitaptan oluşan "BÜYÜK ATATÜRK'TEN KÜÇÜK ÖYKÜLER" serisi. Süleyman Bulut, Atatürk'ün yakın arkadaşlarının, dostlarının anı kitaplarını okuyarak yada olaylarda bizzat adı geçen kişilere ulaşarak bu kitapları derlemiş. Kaleme aldığı öyküleri, biz büyüklerin diliyle değil de çocukların diliyle daha yalın bir şekilde aktarmış.
Ve yazar diyor ki; "Hepimizin hayatında büyük yeri olan Atatürk'ü gündelik, sıradan olayların içinde görmek, farklı yönleriyle tanımak, benim için heyecan verici bir keşif oldu" .
Ben de okurken, Atatürk'e duyduğum hayranlığım kat kat arttı ve onu tekrar tekrar tüm kalbimle sevdim. Günlük olaylar içinde de, mütevaziliği, saygınlığı, doğa ve hayvan sevgisi, çocuk sevgisi, eğitim aşkı, lider karakteri, pratik zekası, insana-emeğe saygısı, vatanseverliği, insan severliği, görgü ve kültürü, kararlılığı, zekası buram buram yansıyor sayfalar arasından bize. Vatan, millet sevgisini, kendisinden üstün tutmuş bir lider. Kimi hikayede gözlerim doldu, kimi hikayede gülümsedim.
3 kitapta toplam 150 civarında hikaye var. Çocuklarımızın mutlaka okuması gereken ve kitaplıklarında da hep bulunması gereken kitaplar arasında ilk sırada olmalı. Çocuklarımızın Atatürk'ü daha da yakından tanımaları, sevmeleri, saymaları ve O'nu unutmamaları biz ebeveynlerin sorumluluğunda.
Bir sakıncası var mıdır bilemiyorum ama kısa öykülerden bir tanesini paylaşmak istedim :
Atatürk cumhurbaşkanı iken bir ressam ona, Sakarya Savaşı'nı konu alan bir tablo armağan etmek istiyordu.
Randevu alıp armağanı kendi getirdi. Paketi heyecanla açıp, tabloyu gösterdi.
Tabloda, Atatürk, güçlü yağız bir atın üzerinde resmedilmekteydi. Bunu görünce Atatürk'ün kaşları çatıldı. "Bu tabloyu kimseye göstermeyin" dedi.
Herkesin büyük bir şaşkınlık içinde kendisine baktığını görünce, ressama şu açıklamayı yaptı.
"Savaşa katılmış olan herkes bilir ki, hayvanlarımız bir deri, bir kemikti... Bizim de onlardan farkımız yoktu. Hepimiz iskelet gibiydik. Atları da savaşçıları da böyle güçlü kuvvetli göstermekle Sakarya'nın değerini küçültmüş oluyorsunuz. " Kaynak:Behçet Kemal Çağlar (Atatürk Denizinden Damlalar, sf 193)
1 Mart 2016 Salı
Örgü mü örsek?
Çalışma hayatına ara verip evde olunca, ne yapacağını şaşırıyor insan. Ertelenen ne varsa yapmak, ilk başlarda büyük bir keyif gibi görünse de, zaman ilerledikçe boşluklar oluşmaya başlıyor. Evde olmak mı zor, çalışıyor olmak mı? evde olmak mı avantajlı, çalışıyor olmak mı ? gibi soruları 100 kadına sorup 1000 cevap alabileceğimiz gibi :) göreceli olarak da değişiyor...
Ev işleri ve çocuktan arta kalan zamanlarda, yani genelde gece yarısından sonraki saatlerde :) uğraşlarımdan bir tanesi de örgü örmek. Öyle çok büyük parçalı, modelli, janjanlı sonuçlar ortaya koymasam da, örgü örmek çok rahatlatıcı kafa dağıtıcı geliyor ve huzur veriyor.
Öyle ki örgü örmenin fiziki ve ruhsal sağlımıza pek çok olumlu etkisi de varmış. Küçük çapta bir araştırma yapınca ortaya şu sonuçlar çıkıyor:
- Örgü tüm beyni aynı anda uyardığı için; (bilgiyi işleme, dikkat ve planlama, görsel ve duyusal bilgiler, hassasiyet ve hareket planlaması, yorumlama....) parkinson gibi hastalıklar için motor fonksiyonlarını geliştirmek için kullanılabiliyor,
- Ritmik hareketler ve odak duygusu oluşturma sayesinde; kaygı, depresyon ve stres gibi sorunların üstesinden gelmede yardımcı oluyor,
- Yine ritmik ve tekrarlanan hareketler meditasyon etkisine benzer bir etki yaratıyor,
- Beyinde uyarıcı etki oluşturduğu için; son dönemlerde, görülme sıklığı artan ve yaş oranı düşen Alzheimer hastalığı riskini %30-50 oranında azaltıyor,
- Eklemleri ve kasları çalıştırdığı için eklem ve tendon iltihaplarının oluşma oranını düşürüyor,
- Kafamızı sürekli meşgul eden, yaşam ve gelecek kaygılarından biraz olsun uzaklaşıp, ruhumuzu ve düşüncelerimizi dinlendirmemizde yardımcı oluyor,
Kışın son demlerini yaşıyorken ve hazır Mart da kapıdan baktırmak üzereyken ne örsek kardır :)
Bunlar da benim minik denemelerim. Bu yılki favorim patik, günümüz adıyla ev botu. Renk renk yapıp sevdiklerimle paylaşmak da ayrı bir mutluluk :)

Ev işleri ve çocuktan arta kalan zamanlarda, yani genelde gece yarısından sonraki saatlerde :) uğraşlarımdan bir tanesi de örgü örmek. Öyle çok büyük parçalı, modelli, janjanlı sonuçlar ortaya koymasam da, örgü örmek çok rahatlatıcı kafa dağıtıcı geliyor ve huzur veriyor.
Öyle ki örgü örmenin fiziki ve ruhsal sağlımıza pek çok olumlu etkisi de varmış. Küçük çapta bir araştırma yapınca ortaya şu sonuçlar çıkıyor:
- Örgü tüm beyni aynı anda uyardığı için; (bilgiyi işleme, dikkat ve planlama, görsel ve duyusal bilgiler, hassasiyet ve hareket planlaması, yorumlama....) parkinson gibi hastalıklar için motor fonksiyonlarını geliştirmek için kullanılabiliyor,
- Ritmik hareketler ve odak duygusu oluşturma sayesinde; kaygı, depresyon ve stres gibi sorunların üstesinden gelmede yardımcı oluyor,
- Yine ritmik ve tekrarlanan hareketler meditasyon etkisine benzer bir etki yaratıyor,
- Beyinde uyarıcı etki oluşturduğu için; son dönemlerde, görülme sıklığı artan ve yaş oranı düşen Alzheimer hastalığı riskini %30-50 oranında azaltıyor,
- Eklemleri ve kasları çalıştırdığı için eklem ve tendon iltihaplarının oluşma oranını düşürüyor,
- Kafamızı sürekli meşgul eden, yaşam ve gelecek kaygılarından biraz olsun uzaklaşıp, ruhumuzu ve düşüncelerimizi dinlendirmemizde yardımcı oluyor,
Kışın son demlerini yaşıyorken ve hazır Mart da kapıdan baktırmak üzereyken ne örsek kardır :)
Bunlar da benim minik denemelerim. Bu yılki favorim patik, günümüz adıyla ev botu. Renk renk yapıp sevdiklerimle paylaşmak da ayrı bir mutluluk :)

Minik kızlara takım |
![]() |
Miniklere Kalemkutu |
29 Şubat 2016 Pazartesi
Çocuk ve Kitap
Annelerin bir araya geldiklerinde sürekli konuştuğu "kitap okuyor mu"
Öğretmenlerin, önemini vurgulamak amacıyla sürekli hatırlattığı "kitap okusunlar"
Dergi, gazete, sosyal medya kaynaklarının sürekli değindiği "kitap okumanın önemi"
Anne-babaların da çocuklara sürekli yapmasını söylediği şey "kitap oku"
Çocuklarımıza kitapları sevdirmek, kitap okuma alışkanlığı kazandırabilmek için neler yapabiliriz" konulu pek çok yazı-makale okuduk, okumaya da devam ediyoruz. Hayatın içinde birbirimize ve çocuğumuza "kitap okumak çoook faydalı" derken, ifade etmek istediklerimiz;
Öncelikle;
- Bilimsel araştırmalara göre, kitap okumak beyinde yeni nöron bağlantıları oluşmasını sağlıyormuş. Nöronların bağlantılarının artması da anlama ve kavrama kapasitesinin çıtasını yükseltiyormuş. Yani zeka gelişimini de arttırıyor.
- Okumayı alışkanlık haline getirmiş bir çocuk, ne bulursa okuyacağından bilgi birikiminin artıyor olmasını yazmaya gerek yok ama yine de yazdım :)
- Hayal dünyaları gelişiyor ve genişliyor, yani çocukluk ve yetişkinlik döneminde daha yaratıcı bir insan olmalarına basamak oluyor.
- Her kitap farklı karakterleri, farklı hikayeleri ve farklı sonları ile çocuklara yeni bakış açıları kazandırıyor. Bakış açıları genişledikçe empati kurmada daha başarılı bireyler oluyorlar. Empati güçleri arttıkça insan ilişkileri iyileşiyor ve güçleniyor.
- Kendine özgü fikirleri gelişiyor, kelime hazineleri artıyor ve düzgün ve doğru konuşma becerileri ilerliyor. Bu sayede kendilerini daha doğru ve daha düzgün ifade edebiliyor, bunu başardıkça da kendilerine güvenleri artıyor.
- Kitapta konu olan karakterler ve onların yaşadıkları karşısında verdikleri tepkiler, kahramanların iç sesleri vb.. okudukça çevresine karşı daha duyarlı oluyorlar yani, yine empati kurmada daha başarılı oluyorlar.
- Odaklanmaları güçleniyor. Okuduklarını zihinde tutabilme , okuduklarını anlayabilme ve hafızada tutabilme güçleri de artıyor.
Ve ben de bu yazıyı yazarken anlıyorum ki, bildiklerimi yada not aldığım şeyleri aktarabilmekte zorlanıyorum. Anlık duygu ve düşüncelerimi yazmak daha kolay ve ben öyle daha "ben" oluyormuşum :)
Öğretmenlerin, önemini vurgulamak amacıyla sürekli hatırlattığı "kitap okusunlar"
Dergi, gazete, sosyal medya kaynaklarının sürekli değindiği "kitap okumanın önemi"
Anne-babaların da çocuklara sürekli yapmasını söylediği şey "kitap oku"
Çocuklarımıza kitapları sevdirmek, kitap okuma alışkanlığı kazandırabilmek için neler yapabiliriz" konulu pek çok yazı-makale okuduk, okumaya da devam ediyoruz. Hayatın içinde birbirimize ve çocuğumuza "kitap okumak çoook faydalı" derken, ifade etmek istediklerimiz;
Öncelikle;
- Bilimsel araştırmalara göre, kitap okumak beyinde yeni nöron bağlantıları oluşmasını sağlıyormuş. Nöronların bağlantılarının artması da anlama ve kavrama kapasitesinin çıtasını yükseltiyormuş. Yani zeka gelişimini de arttırıyor.
- Okumayı alışkanlık haline getirmiş bir çocuk, ne bulursa okuyacağından bilgi birikiminin artıyor olmasını yazmaya gerek yok ama yine de yazdım :)
- Hayal dünyaları gelişiyor ve genişliyor, yani çocukluk ve yetişkinlik döneminde daha yaratıcı bir insan olmalarına basamak oluyor.
- Her kitap farklı karakterleri, farklı hikayeleri ve farklı sonları ile çocuklara yeni bakış açıları kazandırıyor. Bakış açıları genişledikçe empati kurmada daha başarılı bireyler oluyorlar. Empati güçleri arttıkça insan ilişkileri iyileşiyor ve güçleniyor.
- Kendine özgü fikirleri gelişiyor, kelime hazineleri artıyor ve düzgün ve doğru konuşma becerileri ilerliyor. Bu sayede kendilerini daha doğru ve daha düzgün ifade edebiliyor, bunu başardıkça da kendilerine güvenleri artıyor.
- Kitapta konu olan karakterler ve onların yaşadıkları karşısında verdikleri tepkiler, kahramanların iç sesleri vb.. okudukça çevresine karşı daha duyarlı oluyorlar yani, yine empati kurmada daha başarılı oluyorlar.
- Odaklanmaları güçleniyor. Okuduklarını zihinde tutabilme , okuduklarını anlayabilme ve hafızada tutabilme güçleri de artıyor.
Ve ben de bu yazıyı yazarken anlıyorum ki, bildiklerimi yada not aldığım şeyleri aktarabilmekte zorlanıyorum. Anlık duygu ve düşüncelerimi yazmak daha kolay ve ben öyle daha "ben" oluyormuşum :)
27 Şubat 2016 Cumartesi
Ev Etkinliği
En sevdiğim hava durumu, gök gürültülü yağmur...
Tam giyindik çıkıyoruz, anne-kız günü adı altında kızsal faaliyetlerde bulunacağız derken, derinden derinden gelen bir gök gürültüsü. Emin olmak için 5 dk. bekleyelim derken gümbür gümbür yağmur geldi.
Yağmur yağar, gök gürülderken kahve yapmamak olmaz, kahveyi de yapmışken yazmamak olmaz :)
Yağmur dinene kadar, kaldı bize ev etkinlikleri.... Yılbaşı döneminde bir sitede gördüğüm etkinliği yapmıştık, ona devam ederiz diye düşünürken sizlerle de paylaşmak istedim. Kız-erkek çocuğu fark etmez, hepsi boyamayı, kirlenmeyi seviyor nasıl olsa :)
Üniversite kampüsünden topladığım bir torba kozalağı, sirkeli suda bekletip yıkadıktan sonra kuruttum. Fakat, bilmem gereken bir bilgi miydi bilmiyorum ama; kurutma aşamasında, gecenin bir yarısı uykudan uyandıran tak tuk sesleri pek bir ürkütücü oldu. Meğer, suya girince kapanan kozalaklar, kaloriferin üzerinde sıcağı görünce açıldıkça açılırken yerlere saçıldılar. Uyku sırasında bu patırtılar da pek hoş olmadı doğrusu.
Her neyse, istediğimiz renklerde guaj boya, boya paleti ve fırçaları hazırlayıp boyamaya koyulduk. Guaj boyayı direk sürünce çok katı oluyor, biz de suyla çok az seyreltip, iki kat boyamaya karar verince, oldukça zaman aldı. Fakat gerçekten çok keyifliydi. Kızlı-erkekli , anneli-babalı yapılacak güzel bir etkinlik.
Kırmızı olana bir kat da oje sürdüm :) Mat mı daha güzel, ojeli / parlak olan mı sizce ??
Tam giyindik çıkıyoruz, anne-kız günü adı altında kızsal faaliyetlerde bulunacağız derken, derinden derinden gelen bir gök gürültüsü. Emin olmak için 5 dk. bekleyelim derken gümbür gümbür yağmur geldi.
Yağmur yağar, gök gürülderken kahve yapmamak olmaz, kahveyi de yapmışken yazmamak olmaz :)
Yağmur dinene kadar, kaldı bize ev etkinlikleri.... Yılbaşı döneminde bir sitede gördüğüm etkinliği yapmıştık, ona devam ederiz diye düşünürken sizlerle de paylaşmak istedim. Kız-erkek çocuğu fark etmez, hepsi boyamayı, kirlenmeyi seviyor nasıl olsa :)
Üniversite kampüsünden topladığım bir torba kozalağı, sirkeli suda bekletip yıkadıktan sonra kuruttum. Fakat, bilmem gereken bir bilgi miydi bilmiyorum ama; kurutma aşamasında, gecenin bir yarısı uykudan uyandıran tak tuk sesleri pek bir ürkütücü oldu. Meğer, suya girince kapanan kozalaklar, kaloriferin üzerinde sıcağı görünce açıldıkça açılırken yerlere saçıldılar. Uyku sırasında bu patırtılar da pek hoş olmadı doğrusu.
Her neyse, istediğimiz renklerde guaj boya, boya paleti ve fırçaları hazırlayıp boyamaya koyulduk. Guaj boyayı direk sürünce çok katı oluyor, biz de suyla çok az seyreltip, iki kat boyamaya karar verince, oldukça zaman aldı. Fakat gerçekten çok keyifliydi. Kızlı-erkekli , anneli-babalı yapılacak güzel bir etkinlik.
Kırmızı olana bir kat da oje sürdüm :) Mat mı daha güzel, ojeli / parlak olan mı sizce ??
25 Şubat 2016 Perşembe
Yurtdışı Eğitim
İşimi
özlemiş olacağım ki, önce kısa bir giriş yaparak, Yurtdışı
DİL Eğitimden biraz bahsetmek istiyorum. Böylece özlediğim
konulara dönerim biraz.
Yurtdışı
dil okulları kişinin hedef ve beklentilerine göre, farklı
sürelerde, farklı yoğunluklarda, farklı içeriklerde eğitim
programları sunar. Bu programlar genel hatlarıyla şöyledir;
- Genel dil eğitimi kursları,
- Yoğun dil eğitimi kursları,
- Akademik yıl ve sömestre (uzun dönem dil eğitimi) programları,
- Yaz okulları (7-17 yaş)
- İş adamları ve kısıtlı zamanı olanlar için hızlandırılmış yoğun programlar veya executive kurslar,
- Çalışma hayatına yönelik iş İngilizcesi kursları,
- Sınav hazırlık (IELTS, TOEFL gibi) kursları,
- Üniversite hazırlık kursları,İlerleyen dönemlerde yukarıdaki programlara ayrıntılı değinebileceğimiz gibi;
- Work and Travel,
- Üniversite eğitimi,
- Sertifika ve diploma,
- Konaklama bilgileri,
- Ülkeler ve şehirler gibi başlıkları da konuşuruz.
Dil
okullarında öğrenciler seviyelerine göre gruplandırılmış özel
sınıflarda eğitim alırlar. Okula başlanılan ilk
gün grammer, listening ve speaking bölümlerinden oluşan bir
seviye tespit sınavı yapılır. Sınav sonrası öğrencinin bu
bölümlere göre dil seviyesi belirlenir ve uygun kurdan eğitime
başlanır.
Kursların
süreleri min. 2 haftadan başlar ve öğrencinin dil seviyesine,
ayırabildiği zamana, bütçesine göre eğitim süreleri
opsiyonludur. baĞzı :) özel programlar dışında. Konaklama
seçeneği olarak aile yada yurt tercihleri yapılabilir. Yine bu
seçenekler içerisinde spesifik tercihler de yapmak mümkündür.
Örn, odaların kaç kişilik olduğu, günde kaç öğün yemek
almak istendiği gibi...
İngilizce
eğitimine ilave olarak Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Fransızca,
Portekizce, Japonca, Çince, Rusça gibi farklı dillerin
öğrenilmesine yönelik kurslar da bulunmaktadır.
İngilizce Dil Eğitimi için; İngiltere, Amerika, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Malta, Güney Afrika, İrlanda seçenekleri bulunuyor.
İngilizce Dil Eğitimi için; İngiltere, Amerika, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Malta, Güney Afrika, İrlanda seçenekleri bulunuyor.
Diğer
diller için ise; Almanya, İtalya, Fransa, İspanya, İsviçre, Çin,
Japonya, Rusya ve Ukrayna gibi ülkelerde eğitim imkanları vardır.
Şimdilik
bu kadarlık bir giriş yeterli sanırım. Aklınıza takılan
soruları buradan kısaca sorabilir yada detaylı bilgi için ATA
Yurtdışı Eğitim Danışmanlığı ile irtibata geçebilirsiniz.
24 Şubat 2016 Çarşamba
Ne Pişirsek ?
Mutfakla aram hiç iyi olmadığı gibi özel bir merak yada ilgi de duymuyorum. Şöyle bir bakınca, "ev halkı aç kalmadığına şükretmeli" gibi bir durum ortaya çıkıyor, ama tabiki o kadar da değil :)
Dergiler ve interneti karıştırıp, tarifler görüp şunu da yapmalıyım yada denemeliyim gibi bir hevesim yok. Arada bir de olsa paylaşacağım tariflere bakılıp da, iyi bir aşçı olduğum zannedilmesin ;)
Karnabaharı çok severim, fakat eşime yemeğini sevdiremediğim için pek yapmazdım. O kadar da faydaları varmış ki, say say bitmiyor. Mesela ; A, B1, B2, C ve E vitaminleri içeriyor ; kalsiyum, potasyum, magnezyum, fosfor açısından çok zengin olduğu gibi içerisinde klor, demir de bulunduruyor.
Ben de çareyi fırında karnabahar yaparak buldum, çoğunuz yapıyorsunuzdur mutlaka ama ben naçizane paylaşmak istedim;
- karnabaharı önceden haşlıyoruz
- süzüldükten sonra tek sıra olarak yerleştireceğimiz şekilde hafif yağladığımız tepsi yada fırın kabına koyuyoruz
- evde hazırladığımız beşamel sosu üzerini örtecek şekilde döküyoruz
( daha lezzetli ve faydalı olması için sosu pişirdikten sonra içinde bolca peynir koydum )
- en üstüne de kaşar rendeleyip, hop fırına
Sonuç; yandaki gibi bir görüntü, severek ve isteyerek yiyen bir çocuk ve eşimden de tam puan :)
Dergiler ve interneti karıştırıp, tarifler görüp şunu da yapmalıyım yada denemeliyim gibi bir hevesim yok. Arada bir de olsa paylaşacağım tariflere bakılıp da, iyi bir aşçı olduğum zannedilmesin ;)
Karnabaharı çok severim, fakat eşime yemeğini sevdiremediğim için pek yapmazdım. O kadar da faydaları varmış ki, say say bitmiyor. Mesela ; A, B1, B2, C ve E vitaminleri içeriyor ; kalsiyum, potasyum, magnezyum, fosfor açısından çok zengin olduğu gibi içerisinde klor, demir de bulunduruyor.
Ben de çareyi fırında karnabahar yaparak buldum, çoğunuz yapıyorsunuzdur mutlaka ama ben naçizane paylaşmak istedim;
- karnabaharı önceden haşlıyoruz
- evde hazırladığımız beşamel sosu üzerini örtecek şekilde döküyoruz
( daha lezzetli ve faydalı olması için sosu pişirdikten sonra içinde bolca peynir koydum )
- en üstüne de kaşar rendeleyip, hop fırına
Sonuç; yandaki gibi bir görüntü, severek ve isteyerek yiyen bir çocuk ve eşimden de tam puan :)
23 Şubat 2016 Salı
Veli Toplantısı
Veli toplantılarında bir heyecanla gidiyorum ki kendimi anlamakta zorlanıyorum. Sanırsın Melis lise öğrencisi ve ben tek tek branş öğretmenleriyle görüşüp eksileri ve artılarıyla Melis'i konuşacağım, bilmediğim bir nokta var mı diye biraz didikleyeceğim. Hatta hızımı alamayıp devam-devamsızlık konularına bile girerim, o da yetmezse okul içindeki davranışlarını da sorarım belki.....
İleri gittim sanki biraz, yoksa öyle mi olmalı bu dönemde ?
"Bizim zamanımızda...." diye başlayan cümleler kurmak bazen çok itici gelse de, bizim zamanımızda bu kadar didiklemeye, çocukların yani bizlerin peşinde gezmeye gerek yoktu sanki. Her şey daha doğru ve düzgündü. Eğitim sistemi, insanlar,çevre, teknoloji vs. Bizler de deneme tahtası değildik o zamanlar; her eğitim sistemi henüz üzerimizde denenmemiş, kutucuklarla hayatımızı şekillendirmeye ancak üniversite sınavında tanışmıştık.
Şimdi, ilkokul 2. sınıfta başlayan bir kutucuk doldurma sınavı var. Bu kutucukların kendisi bile başlı başına bir sınav. İsmini bile duymadığım, her gün yeni bir sınav adı öğrendiğim bir döneme girdik. Bir sonraki seneyi düşünmek bile ruh yorgunluğu ve baş ağrısı sebebi oluyor.
Lise giriş sınavı kalkar mı, değişikliğe gidilecekmiş -ne olur ki?, ilköğretim 5 yıla çıkacakmış doğru mu, sömestre tatili de bir ay olacakmış diyorlar aslı astarı var mı? , burs sınavlarına mı girse? , genel yetenek ve eğilim belirleme sınavı varmış, riyaziye kafası var mı ki bizimkinde? gibi allak bullak olduğumuz, düşünsek mi düşünmesek mi bilemediğimiz sorular var.
Şimdilik veli toplantılarımız, sınav stresi ve notlar içerisinde geçmiyor. Hele bir de toplantı sonrası, birkaç arkadaş atmışsak kendimizi dışarıya sohbet muhabbete, üstelik çocuklar da çığlık çığlığa oyuna dalmışsa.... en güzel veli toplantısı :)
İleri gittim sanki biraz, yoksa öyle mi olmalı bu dönemde ?
"Bizim zamanımızda...." diye başlayan cümleler kurmak bazen çok itici gelse de, bizim zamanımızda bu kadar didiklemeye, çocukların yani bizlerin peşinde gezmeye gerek yoktu sanki. Her şey daha doğru ve düzgündü. Eğitim sistemi, insanlar,çevre, teknoloji vs. Bizler de deneme tahtası değildik o zamanlar; her eğitim sistemi henüz üzerimizde denenmemiş, kutucuklarla hayatımızı şekillendirmeye ancak üniversite sınavında tanışmıştık.
Şimdi, ilkokul 2. sınıfta başlayan bir kutucuk doldurma sınavı var. Bu kutucukların kendisi bile başlı başına bir sınav. İsmini bile duymadığım, her gün yeni bir sınav adı öğrendiğim bir döneme girdik. Bir sonraki seneyi düşünmek bile ruh yorgunluğu ve baş ağrısı sebebi oluyor.
Lise giriş sınavı kalkar mı, değişikliğe gidilecekmiş -ne olur ki?, ilköğretim 5 yıla çıkacakmış doğru mu, sömestre tatili de bir ay olacakmış diyorlar aslı astarı var mı? , burs sınavlarına mı girse? , genel yetenek ve eğilim belirleme sınavı varmış, riyaziye kafası var mı ki bizimkinde? gibi allak bullak olduğumuz, düşünsek mi düşünmesek mi bilemediğimiz sorular var.
Şimdilik veli toplantılarımız, sınav stresi ve notlar içerisinde geçmiyor. Hele bir de toplantı sonrası, birkaç arkadaş atmışsak kendimizi dışarıya sohbet muhabbete, üstelik çocuklar da çığlık çığlığa oyuna dalmışsa.... en güzel veli toplantısı :)
Günaydın, ilk gün
Günaydın,
Yeni başladım ya, uyanır uyanmaz aklıma ilk gelen blogum oldu.
Yalnız birkaç sorun var, bendeki gece ve gündüz arasındaki yaş farkı 20 ; sabah uyandığımda algıda düşüklük, gözleri açmada zorluk, düşünme kapasitesindeki düşüş ve sabah gerginliği had safhadayken, sabah yazmak pek hayırlı görünmüyor :)
Yataktan şöyle gerinerek ve gülümseyerek uyanmak nasıl bir duygu acaba? Hayaller prenses, gerçekler külkedisi misali telefonun alarmıyla bir uyanıyorum ki; neredeyim, hafta sonu mu, hafta içi mi, kursa mı, okula mı, kahvaltıda ne hazırlayayım, alarmı ertelemiş miyim, vakit var mı? gibi aklımda deli sorularla fırlamak !! Çoğumuz böyleyiz değil mi, değil miyiz, öyleyiz, öyle olmalı.... mı?
Gece çocuk ve eşi uyuttuktan (?) sonraki zaman harika. Gecenin sessizliği, evin dinginliği (dağınıklık hariç) ve kendime ait zaman dilimi. İster uyurum, ister örgü örerim, ister kitap okurum, ister 'kelimelik' oynarıma bir de ister blog yazarım eklendi. Kahveni eline alıp ne istersen yap saati. Yapım gereği kararsızlık hücrelerime işlemiş olsa da, birini seçip mutlu olmak güzel. Sabahları uyanmak kısmını da halledersek hayat daha bir güzel.
Kendim ediyorum, kendim buluyorum :)
Yeni başladım ya, uyanır uyanmaz aklıma ilk gelen blogum oldu.
Yalnız birkaç sorun var, bendeki gece ve gündüz arasındaki yaş farkı 20 ; sabah uyandığımda algıda düşüklük, gözleri açmada zorluk, düşünme kapasitesindeki düşüş ve sabah gerginliği had safhadayken, sabah yazmak pek hayırlı görünmüyor :)
Yataktan şöyle gerinerek ve gülümseyerek uyanmak nasıl bir duygu acaba? Hayaller prenses, gerçekler külkedisi misali telefonun alarmıyla bir uyanıyorum ki; neredeyim, hafta sonu mu, hafta içi mi, kursa mı, okula mı, kahvaltıda ne hazırlayayım, alarmı ertelemiş miyim, vakit var mı? gibi aklımda deli sorularla fırlamak !! Çoğumuz böyleyiz değil mi, değil miyiz, öyleyiz, öyle olmalı.... mı?
Gece çocuk ve eşi uyuttuktan (?) sonraki zaman harika. Gecenin sessizliği, evin dinginliği (dağınıklık hariç) ve kendime ait zaman dilimi. İster uyurum, ister örgü örerim, ister kitap okurum, ister 'kelimelik' oynarıma bir de ister blog yazarım eklendi. Kahveni eline alıp ne istersen yap saati. Yapım gereği kararsızlık hücrelerime işlemiş olsa da, birini seçip mutlu olmak güzel. Sabahları uyanmak kısmını da halledersek hayat daha bir güzel.
Kendim ediyorum, kendim buluyorum :)
22 Şubat 2016 Pazartesi
Hoş geldik...
Hoş geldik, ama ben öyle bir acemice geldim ki, paldır küldür ...
Çoook uzun zamandır yazmak, yazmak her şey hakkında yazmak isteğiyle bir blog açayım diyordum fakat bir türlü eyleme geçemiyordum.
Günlük ev koşturmacaları, çocuğun okulu-ödevi-uykusu derken saat olmuş gece yarısından sonra, kendime kalan aklımla açtım bir blog.
Her şey olsun istiyorum burada; annelik, ev hanımlığı, iş kadınlığı, hobiler, mutfak, hayatın terslikleri-düzlükleri, 1980'ler-1990'lar, şaşkınlıklar, acemilikler, başarılar, denemeler, anılar, komik anlar, alış-veriş, indirimler, ev dekorasyon... aslında hayatın içinde neler varsa burada olsun, neler yoksa da burada olsun. Sizler de olun !!!
Hep birlikte olsun :)
Çoook uzun zamandır yazmak, yazmak her şey hakkında yazmak isteğiyle bir blog açayım diyordum fakat bir türlü eyleme geçemiyordum.
Günlük ev koşturmacaları, çocuğun okulu-ödevi-uykusu derken saat olmuş gece yarısından sonra, kendime kalan aklımla açtım bir blog.
Her şey olsun istiyorum burada; annelik, ev hanımlığı, iş kadınlığı, hobiler, mutfak, hayatın terslikleri-düzlükleri, 1980'ler-1990'lar, şaşkınlıklar, acemilikler, başarılar, denemeler, anılar, komik anlar, alış-veriş, indirimler, ev dekorasyon... aslında hayatın içinde neler varsa burada olsun, neler yoksa da burada olsun. Sizler de olun !!!
Hep birlikte olsun :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)