26 Mart 2016 Cumartesi

Oklava ile ilk sınavım "lahmacun"

Son yıllarda ortaya çıkan sağlıklı ve doğal beslenebilme zorluğu, hepimizin ortak endişesi halini aldı. Doğal ve sağlıklı ürün demek, hormonsuz, GDO'suz ve katkı maddesiz ürün demek olduğuna göre, bildiğimiz ve bilmediğimiz ve görmezden geldiğimiz bir sürü sebeplerden ötürü sağlıklı besin tüketebilmek için özel bir çaba sarf etmek zorunda kalıyoruz. 
Görsellik, medya, reklam ağının genişlemesi, yoğun ve hızlı yaşam şartları gibi pek çok sebepten hazır gıdalara yöneliyorken, çocuklarımızı "sağlıklı beslemek" için ayrı bir çaba göstermemiz gerekiyor. 

Doğal besinler yada doğal beslenme konulu bir yazı yazacakmışım gibi bir giriş yaptıktan sonra, kızımın çok sevdiği lahmacunu evde yapma deneyimime geçecek olmam, gecenin bu saatinde normal olsa gerek :) "Lahmacunu sevmiyorum" diyecek olan kişi sayısı eminim çok azdır, kızımın da favori yemeklerinden. Fakat, yedikten sonra bazen bağırsaklarda gereğinden fazla hareket olması; etin sağlıklı koşullarda nakil olup olmadığı, içine konulan maydanoz vs. gibi gıdaların ne kadar temiz olduğu, iç malzemesinin ne kadar süredir beklediği, salçasının güvenilirliği vs.. gibi konuları aklıma getiriyordu. 

Şu zamana kadar," fast food yemesinden iyidir" diye düşünerek yedirdiğim lahmacunu evde yapma fikri çok cazip geldi. Öyle "içini ben hazırlayayım fırına vereyim" gibi bir şansım da yok, çünkü muhitte pişirmeyi kabul eden fırın bulamıyorum. Hamur işiyle uğraşmayı sevmediğimden, evde hiç hamur mayalamamış, hiç hamur açmamış bir annenin "anormal şekilli" lahmacunlarını yapmış bulunmaktayım. Şekil bozukluğundan kaynaklı, bağırsaklar yada mideler bozulmadığına göre bir sıkıntı olmasa gerek :) 

Hamuru için aşağıdaki ölçüler verilmiş. Ama mayalı hamur konusunda benim gibi tecrübesiz değilseniz daha fazla adet lahmacun çıkartmak için kendi ölçünüzü kullanabilir (aynı şekilde iç harcını da artırmayı unutmayın) yada bardakta mayalayıp sonradan un eklemek suretiyle de hamuru yapabilirsiniz -bir bilene sorun, ama bana değil-  :)
- 300 gr un,
- 1 çay kaşığı tuz
- 7 gr kuru maya
- 200 ml ılık su karıştırıp dinlenmeye bırakın. 
Lahmacun içi:
- 200 gr kıyma
- 1 adet rendelenmiş kuru soğan 
- 1 yemek kaşığı biber salcası
- Yarım bardak domates püresi (rendesi) 
- Maydanoz
- 1 diş sarımsak
- Tuz 
- Karabiber
- 2 yemek kaşığı su  

Gerisini zaten biliyorsunuz, tecrübeli ellerde :) yuvarlak olarak açılmış hamurun içine harcını koyup, yağlı kağıt üzerinde tepsiyle fırına. 220 Derecelik fırında 7-8 dk. 
Kızımın söylediğine göre dışarıda yediklerinden daha güzel olmuş, hem evde yapmak daha eğlenceliymiş... Tabi benim oklava ile sınavımı görmedi çocuk :) Görsellerim, size iyi örnek olmasa da eklemekte sakınca görmüyorum. Unutmadan, ilk partide iç harcını az koymuşum, pişince fark ediliyor. Siz bol koyun, afiyet olsun...  










 

21 Mart 2016 Pazartesi

Terör

Ne kötü bir başlık "terör". Hiç yaşanmamış ve hiç konuşulmamış olmasını dilerdim. Günlerdir yazmamışım, yazamamışım. Aslında yazacak, anlatacak, kızacak, üzülecek, ağlayacak, haykıracak öyle çok şey var ki...  Yazamamışım, yazmamışım....

Son yazımdan iki gün sonra, bana haber vermeden annemin ameliyat olduğunu öğreniyorum. Aileden uzak olmanın sonuçlarına katlanmaya çalışırken ve daha bir önceki patlamanın sesini ve acılarını unutmamışken Ankara'da ikinci bir patlama ve yine milletçe yaşadığımız büyük acının içinde buluyorum kendimi. Ve iki gün önce de İstanbul...  
Bizler sadece duymak, seyretmek, okumak üçgeni içinde yaşıyorken "iyiyiz" demeye utanıyor insan. Çünkü hiç "iyi değiliz", daha önce de yazdığım gibi ; tüm bunlar "geçmiş olmayacak" , "hiç geçmeyecek" ve "unutulmayacak" 

Kaybedilen insanlarımız, aileleri ve sevenlerinin yaşadıkları acılar üzerine, bizlerin durumundan bahsetmek kifayetsiz kalacaktır. Özgür ve güvenli bir şekilde yaşamaya çalıştığımız bu dönemde, içinde bulunduğumuz bozuk psikoloji özetle; uyuyamıyoruz, uyusak kabuslar görüyoruz, dışarı çıkmak istemiyoruz, en sıradan hayatı bile yaşayamıyoruz, geleceğe bakamıyor, bakarsak ne göreceğimizden korkuyoruz. Depresif, agresif, septik, mutsuz ve umutsuzuz. 

Yine de kendimize gelmeli, "teröre alışmamalı" , hayatı ve geleceği bırakmamalıyız. Terörün ani olması ve şiddeti bizlerin de zihnimizin doğru çalışmasını engelliyorken, tedirginliğimizi, korkumuzu, üzüntümüzü gören yada hisseden çocuklarımıza terörü onların anlayacağı şekilde nasıl anlatacağımızı bilemiyoruz. 
Peki çocuklarımıza içinde bulunduğumuz durumu ve yaşanan olayları nasıl izah edecek nasıl anlatacağız? Aklımda yer etmiş noktaları sizlerle paylaşmak istedim. 
- Üzerinde fazla düşünmemesi yada korkusunu azaltabilmek için "yok bir şey" diyerek geçiştirmemeliyiz. Konuşmak istediklerinde dinlemeli ve onu anladığımızı hissettirmeliyiz. 
- Açıklamalarımız kısa ve net olurken, kafasını karıştıracak detaylara girmeden, herhangi bir kitle ve kültüre olumsuz sözler sarf etmeden, toplumun düzenini bozmak isteyenlerin bazen olabileceğini izah etmeliyiz. 
- Çocuk kötü bir şeyler olduğunu bilmeli ancak; bizlerin, onun ve kendimizin güvenliği için hangi önlemleri aldığımız gibi onu rahatlatıcı birkaç şey söyleyebilmeliyiz.  
- Aile içinde hepimizin ruh sağlığı için; iletişimimizi güçlü tutmalı , aile içinde barışçı bir dil kullanılmalıyız. 
- Medyadan ve internetteki kontrolsüz içeriklerden uzak tutmalıyız.
- Onlarla birlikte olmak, güvende hissetmelerini sağlamak için mümkün olduğunca her fırsatı kullanmalıyız. Bize daha yakın olmak, daha sık sarılmak hatta bu dönem içerisinde bizimle uyumak istemelerini anlayışla karşılamalıyız. 

Umuyorum ve dua ediyorum ki, bundan sonra ülkemizde terör olayları son bulur....  

9 Mart 2016 Çarşamba

İsyeeannnn :)

Okuduğum bir yazıda; erkeklerin sürekli yapıp, kadınların sinir oldukları davranışlar toplanmıştı. Çoğu kadının "evet yaaa" diyeceğini düşündüğüm hoş maddeler vardı.
Bazı başlıkları, kaba yada abartı olduğunu düşündüğümden eleyip, aklımda kaldığı noktaları kendimce yorumlayarak aktarayım istedim. Bir ara erkeklerin isyanlarını da dile getiririz tabi :)
Kadın-erkek ayrımı yapmak yada erkekleri rencide etmek değildir amacım, karamsar bulutların gezdiği bu dönemeçte gülümseriz biraz dedim :) Sizin eklemek istediğiniz maddeler olur mu ki?

1-Dolap kapakları, çekmeceler ! Siz sürekli kapattığınız halde, tekrar baktığınızda yine açık yada tam kapanmamış olan dolap kapakları ve çekmeceler. Evde bir hayaletin gezdiğini ve sizinle dalga geçtiğini düşündürüyor insana hatta bir süre sonra acaba kapatmamış mıydım deme noktasına getirebiliyor. Kadınları tehlikeye atmayın, akıl sağlıklarıyla oynamayın beyler.
2-Çoraplar ! Erkeklerin şu çorap sevgisini anlamak mümkün değil. İstiyorlar ki çıkartınca hep gözlerinin önünde olsun, özledikçe baksınlar; halının üzerinde, kanepenin dibinde. Bu nasıl bir bağ ben de çözemedim. Hiiiiç çamaşır sepetine gitmesin o çoraplar, bakışıp dursunlar.
3-Özel günleri unutmaları yada unutmuş gibi yapmaları ! Balığın hafızası olsa, her sene yaşanan bu özel günleri unutmazdı herhalde :) "Bunlar kapitalist sistemin oyunları" diye çıkış yapma ihtimalleri olan beyler de duyuyoruz..
4-Sürekli kanal değiştirmeleri ! Biz her akşam 3-4 tartışma programını aynı anda seyredebilen yetenekli ve zeki bir aileyiz mesela. Zaten yerimize 100 kez oturup kalktığımızdan adapte olamıyoruz, bir de konuların birbirine girdiğine mi yansak, en son kim ne demişti takip edemediğimize mi utansak bilemedim :) Dizi takip eden bayanlar için kumanda hesaplaşması ayrı bir başlık altında incelenebilir...
5-Futbol !  Hele fanatizm tıkandığımız noktadır. Ben şahsen ,bu da bir sevdadır diyerek geçebiliyorum ancak. Fakat hiiiiç anlam veremediğimiz ve benim dinledikçe böğrümü delmek istediğim, şu maç sonraları yorum yapılan programlar. Her kanalda, saatlerce... Maç süresi zaten 90 dk, 2-3 saat hatta günlerce neyini konuşuyorlar çözemediğimiz bir konudur vesselam.
6-Banyonun her yerini ıslatmaları ! Arkanızdan banyoya girdiğimizde, ayağımıza gelen yada gözümüze takılan aaah o nokta nokta ıslaklıklar.Duş kabininden o sular nasıl çıkıyor,aynayla su savaşı mı yapıyorsunuz, tıraştan sonra o lavabonun her yanı neden ıslak? Bir izah etseniz,söz anlamaya çalışacağız :)
7-Romantizmin ortasında espri ! Yapmasanız lehinize olacak :)
8-Trafikte adres sormamaları ! Saatlerce yol arayabilirler, biz harap ve bitap düşeriz onlar düşmez. Ancak nedendir bilinmez o adres asla sorulmaz, sorulmasına izin verilmez.
9-Yere tükürmeleri ! Eş, baba, kardeş ve yakın akrabalarımda görmediğime şükrettiğim durum. Bu nasıl çirkin bir harekettir, bu nasıl bir lama cinsidir anlam vermek güç.
10-İltifat etmeyi bilmemeleri ! Evrim teorisine göre, acaba kaçıncı evrelerinde öğrenecekleri muamma olan konu.
11-Kadınların yaptıkları işi küçümsemeleri ! İş ve ev ortamında karşılaşılan, kompleksli olduklarını düşündüğüm grup...
12-Unutkanlıkları ! Kadınlar asla unutmaz dedikleri doğru da bu kadar mı zıt olunur... Özellikle geçmişte işledikleri bir suç, yaptıkları bir hata için  "hatırlıyor musun?" dendiğinde alınan cevap nettir "hayır"
13-Emeğe saygı duymamaları ! Genelleştirilecek bir başlık olmasa da, kadına şiddetin tavan yaptığı bir ülkede bunu da yapanların olduğunu tahmin etmek zor değil. Kadınların emek ve zaman harcayarak yaptıkları yemek, temizlik, ev işleri, çocuk bakımı gibi konuları küçümseyip, kusur bulmada üstlerine yoktur, kalp kırarlar hatta kavga konusu yaparlar
14-Klozetin kapağı ! Bir zahmet, bir saniyenizi alır :)
15-Annelerine eşlerinden düşkün olmaları ! "Ana gibi yar olmaz" evet kadınlar da öyle düşünüyor ama erkekler biraz abartmıyor mu acaba? Tam tersi evlenince annesini unutanlar da vardır, onu da kabul etmiyoruz... Dengeyi tutturduklarında, evlendiren memnuuuun, evlenen memnuuuun :)





8 Mart 2016 Salı

Derli Toplu Omlet

Geçtiğimiz hafta içinde üç kafadar, çocukları okula bırakıp birimizde kahvaltı keyfi yapalım dedik. Arada bir yaptığımız bu kahvaltı keyiflerine diyecek yok. Çocuklar okulda, gelsin çaylar, gitsin kahveler... Çocuklarımızın hayatımızdaki önemli ve güzelliği tabi ki tartışılmaz ama arada kaçmak, kendimizle kalmak da gerekiyor. Yaşları ve cinsiyetleri farklı 4 çocuk olunca ortada; "tartışmadan oynayın, onu da oynatın, çığlık atmayın, küçüğü de alın, tableti bırakın, hadi bir şeyler yiyin" derken dikkat dağılıyor ister istemez.

Tüm bayanların aşina olduğu ve bizim de kahvaltı seanslarımızda olmazsa olmaz ritüellerimiz bazen sırası değişse de genelde şöyle;
- Dün akşamki ödevler ve bizim ödevlerle imtihanımız.... yorumlar
- Bir-iki gün önce yaşanmış ev-okul vukuatları... gülüşme ve sızlanmalar
- Tavsiyeler, öneriler, taktikler...
- Son günlerde yeni bir yemek-hamur işi denenmiş ise, tavsiye ve tarifler. Çocuk ve eş üzerinde yemeğin etkisi...
- Müzik açıp, çay bardaklarıyla fasıl... ( güleriz halimize, baktıkça istikbalimize )
- Caaanım ülkemde güncel olaylar, ülkeyi kurtarmak, şikayet ve endişelerin dile getirilişi... umutsuzluk
- Bu haftanın indirim haberleri, varsa alınanların gösterilmesi, aaaa hiii uuuu süper sesleri....
- Saatin farkına varma, kahvenin son yudumunu acı içinde içme, alelacele hazırlanma, masa başında saygı duruşu... kapanış

İşte böyle gelişen annesel ve kadınsal bir kahvaltı sırasında canım dostum Mesude'nin şekil itibariyle keke benzeyen omletlerine hayran kaldım. Hani kahvaltıya misafir gelince, o omleti nasıl bozmadan ve eşit şekilde tabaklara koyarım çabası var ya, hiç gerek kalmıyor... Görünce de, tadınca da bayıldım.

- " Bunu bloga koymam lazım, keşke yemeden önce fotoğraf çekseydim..." dedim
- " Ben çektim..." dedi
- " E ama yapılışını da çekmek lazım..." dedim
- " Onun da çekilmişi var..." dedi
- " Yapılmışı var, çekilmişi var bir zahmet ben de bloga koyayım..." dedim.
Mesude'ye çoook teşekkür ederim. Dost dediğin benim 2 saat sonramı görebiliyor olsa gerek :)

Tarifi : Bildiğiniz omlet yapıyorsunuz (ne tarif ama). Kişi sayısından iki fazla yumurta kırmayı unutmayın. Omletinize kışın ıspanak, yazın taze soğan koyabilirsiniz. Hatta bizimki, 2 çeşit peynir, ıspanak ve sucuk içeriyordu ve enfesti.

Küçük kek kalıplarını yağladıktan sonra, iki kat halindeki yufkayı bir tabak yardımıyla kesip, kek kalıplarının içerisine oturtuyorsunuz. İçine de omlet malzemesini koyup, hoop fırına. Misafirler gelince derli toplu, çevirirken stres olmadığınız bir omlet ikram edebiliyorsunuz.

Yumurtanın; omlet, katı/sıvı/gaz :) ve krep hali versiyonlarından bıkmış çocuklar için de süper bir fikir bence...
Bu omletin adı ne olsun???






7 Mart 2016 Pazartesi

Yurtdışı Eğitim - Dil Okulları

Bir hafta kadar önce, işimi mesleğimi özlediğimden; Yurtdışı Eğitime biraz giriş yaparak bahsetmiştim. Ara ara konu konu ilerleyerek sizlere bilgi vermeye devam etmek istiyorum. Aklınıza takılan soruları www.ataegitim.com.tr  den iletişim detaylarına ulaşarak eğitim danışmanı arkadaşlarıma sorabilirsiniz.

Yurtdışı dil eğitiminde, tahmin edilebildiği gibi en çok talep İngilizce eğitimi için oluyor. İngilizce dil eğitimi için en çok tercih edilen ülkeler ise; İngiltere, Amerika, Kanada, Malta ve Avustralya.

Dil eğitimi programları en temelde "Genel İngilizce" ve "Yoğun İngilizce" olarak ayrılıyor. Genel İngilizce programlarına ek olarak yada bu programın devamı niteliğinde alabileceğiniz diğer programlar da şöyledir;

Genel İngilizce eğitiminden kastedilen, haftada 15-20 saat olarak belirlenen programlardır.Bu kurs programlarının başlangıç tarihleri esnek olup, yıl boyunca istediğiniz zaman kayıt olabilme imkanı vardır. Pazartesi-Cuma günleri arası, sabah yada öğleden sonra ders alabilme seçeneği bulunur. Genel İngilizce seçeneği, özellikle uzun dönem İngilizce eğitimi almayı planlayanlar için idealdir.  Başlangıç seviyesinden ileri seviyeye kadar İngilizce sınıfları mevcuttur, min. 2 hafta olmak üzere, istediğiniz uzunlukta bu programa katılabilirsiniz.

Yoğun İngilizce programları ise haftada 25 saat ve üzerinde bir dil eğitimi kapsar. Kısa sürede hızlı bir ilerleme kaydetmeyi amaçlayanlar için idealdir. Seçtiğiniz programa göre günde min 5-6 saat eğitim alabilirsiniz. Temel dersler olan; okuma-yazma-konuşma ve dinleme derslerine ek olarak, sizin seçeceğiniz veya size önerilecek olan ek-seçmeli dersleri almak bu programda mümkün olmaktadır. Seçmeli dersler, TOEFL hazırlık, IELTS hazırlık, iş ingilizcesi, iletişim, telaffuz, kelime bilgisi, temel derslere destek gibi ek derslerdir.  Genel İngilizce programında olduğu gibi, Yoğun İngilizce programlarında da;  başlangıç seviyesinden ileri seviyeye kadar İngilizce sınıfları mevcuttur, min. 2 hafta olmak üzere, istediğiniz uzunlukta bu programa katılabilirsiniz.

İş İngilizcesi kurslarında, genel ingilizce eğitimine ilave olarak iş ortamında ve çalışma hayatınızda başarılı olmanızı sağlayacak püf noktaları ve detaylar üzerinde durulur. İngilizce olarak; resmi yazışma teknikleri, toplantı denemeleri, sunum çalışmaları, rapor düzenleme, telefon görüşmeleri yapma, temel satış ve pazarlama terimleri iş İngilizcesi programının içeriğini oluşturur. Programa yıl boyunca kayıt olma imkanı vardır. Kişinin programdan max. fayda alabilmesi ve dersleri rahatlıkla takip edebilmesi için İngilizce seviyesinin min. Intermediate (orta düzey) olması gerekir. Pazartesiden-Cumaya sabahları, tercihen de öğleden sonraları dersler yapılmaktadır.

Ek olarak belirgin bir alanda kariyer geliştirme amaçlı programlar da pek çok okulda bulunmaktadır. Bunlar; hukuk ingilizcesi, turizm ingilizcesi, tıp ingilizcesi, havacılık ingilizcesi gibi programlardır.

Hukuk İngilizcesi kursları; uluslararası ilişkilerin giderek ilerlediği günümüzde, global sorunları yorumlayıp çözebilen, yabancı dili hem akademik alanda hem de mesleki alanda verimli kullanabilen hukukçulara duyulan ihtiyacın artış göstermesi üzerine oluşturulmuş bir programdır. Hukuk İngilizcesi programlarında  özellikle uluslararası ticaret, AB hukuku, uluslararası hukuk sistemine yönelik terimler ve sunumlar üzerine çalışılır.
Hakimler, savcılar, avukatlar, öğrenciler ve adli alanda çalışan personel için ideal olan bu program, hukuk ingilizcesini geliştirmenin yanı sıra; mesleki kelime bilgisini geliştirme, etkili konuşma, hukuksal tavsiyeler verebilme, sunum yapabilme, hukuk terimlerini öğrenme ve çeviri yeteneklerini de geliştirmektedir.

Tıp İngilizcesi kursları; çoğunlukla genel ingilizce kursları ile kombine edilmiş mesleki dil eğitimi verilir. İngilizce tıp terimlerini ve tıbbi alanda konuşulan ingilizceyi öğrenmek veya ilerletmek isteyen doktor, öğrenci ve sağlık personelleri için ideal bir programdır. Katılımcılar, tıbbi raporlar hazırlayarak ve yazılmış metinler üzerine çalışarak mesleki ingilizce bilgilerini geliştirme imkanı bulurlar. Tıbbi terimlere ek olarak, hasta ve tıbbi personelle iletişim, hasta doktor ilişkisi, meslektaşlarla iletişim, konferans, çeviri ve sunum teknikleri gibi konular ders içeriklerinde mevcuttur.

Konu geniş, devamı var, uyku durumum da müsait ama sizleri sıkmamak adına şimdilik bu kadar... huzurlu bir gece, aydın bir sabah dilerim :)

6 Mart 2016 Pazar

At, düzenle...

Hafta sonum "atmak-küçültmek-göndermek-düzenlemek" eylemleri arasında geçti. Geçen haftalarda güneş azıcık tenimize değip de gri Ankara'yı biraz pastel renklerle boyayınca hemen bahar moduna girdim. Daha önceki yıllarda cemrelere ve yalancı bahara inanıp, kalın kışlıkları kadırmışlığım ve Mart ayında donmuşluğum da var :)

Bu kez bu yanılgıya düşmeyip başka eylemlere geçtim. Size de tavsiye ederim;

- "Lazım olur yada belki değiştiririm" diye çekmecelere tıkıştırdığımız faturalar, fişler, banka dekontları, bu tarihten itibaren garantisi kalkan her şeyin dokümanlarını ayıklayın.
- Bu kış boyunca giymediğiniz kıyafetlerinizi verin, değerlensinler. Emin olun seneye de giymeyeceksiniz.
- Çocukların küçülen ayakkabı ve kıyafetlerinin çoğu seneye nasıl olsa olmayacaklar, paylaşın.
- Tarihi geçmiş ilaçlar, kremler ve bakım ürünlerinden kurtulun.
- Bu da hatıra kalsın diye sakladığınız ama artık önemli olmadığına inandığınız parçaları atın , hafızamız bize yeter :)
- Dekor olsun diye aldığınız ama evde kalabalık ve göz yorgunluğu yapmaktan başka bir işe yaramayan dekorasyon malzemelerinden mümkün olduğunca kurtulun hatta yenilerini de almayın. En güzeli minimal bir ev; dingin ve temizliği kolay... ( yapılması en zor madde )
- Mutfakta, elinize geçtikçe ıvır zıvırları attığınız bir çekmece vardır-var mıdır-vardır herhalde. Lasikler, bantlar, hediye paketi süsleri, minik poşetler, sayıca fazla gelmiş doğum günü mumları, pasta süsleri .... atın atın tümünü atın.
- Yemek-pasta-börek kitaplarını ve belki bunu yaparım diye sakladığınız tüm tarif notlarını atın. İnternette hepsi ve daha fazlası var.
- Kenarı kırık, rengi solmuş, deseni çıkmış, matlaşmış bardak ve tabaklardan kurtulun. O tabağı saksı altına koymayacaksınız :)
- Eve nereden geldiğini bilmediğiniz yada aldığınız ama bir türlü kapılıp da okuyamadığınız kitapları bağışlayın yada değiş tokuş yapın.
- Güncelliğini yitirmiş eski dergileri, bitmiş pilleri geri dönüşüme; ileride çalacak bir kasetçalar bulamayacağınızdan sizin için önemi kalmamış kasetleri de çöpe ( bazılarına asla kıyamıyorum )
- 80-90'lardan kalma aksesuarlarınızı, çantalarınızı tutmayın artık yıllar geçmiş...
- Nikah davetiyeleri, nikah şekerleri, kına paketleri, kına mendilleri bu güne kadar ne işe yaradılar?
- Derin dondurucuya koyduklarınız henüz tükenmediyse, bahar geliyor hatırlatırım :)
- Dışarıdan yemeklerle birlikte gelen plastik çatal-kaşık-minik paket tuzlar ve biberleri saklamıyorsunuz değil mi? Ben mi yoooo, yok canım :)
- Ne kadar gereksiz olduğunu evlenip evime almadan anlayamadığım salondaki büfe.... onun içinde sergi halinde duran bardaklar, yan yatırarak hava verdiğimiz kadehler vs.. onların hepsi mutfağa kullanılmaya gelsinler bir zahmet
- Kavanozlar ve fazlalık kapaklar, atın atın.. bir ay sonra yine dolacak emin olun.
- Çocukların artık oynamadığı yada yaşla birlikte artık ilgilerini çekmeyen iyi durumdaki oyuncakları LÖSEV'e götürebilsek keşke, aynı şekilde iyi durumdaki kıyafetleri, masal ve çocuk kitaplarını da....

 Bir kısmını hallettim, darısı tüm maddelere ve diğer hafta sonlarına...
Gününüz aydın, haftanız güzel olsun.







3 Mart 2016 Perşembe

"Büyük Atatürk'ten Küçük Öyküler"

Blog yazmaya karar verdiğimde, kitaplar da olmalı diye düşünüyordum. Okuduğum kitapları da anlatır, tavsiyelerde bulunabilirim diyordum..... ki ; okuduğum ve çok etkilendiğim bir iki kitabı elime alıp da, anlatacak şekilde hatırlayamadığımı görene kadar. Dikkatli mi okumuyorum, üst üste mi okuyorum, hafızam mı çok kötü yada başka sebepler mi var bilmiyorum. Karar verdim, okurken yada bitirir bitirmez yazacağım, zira tutulup kalıyorum.

İki gecedir, kızımın kitaplığından aldığım 3 şahane kitabı okuyorum. Mutlaka ve mutlaka hem çocuklar hem bizler tarafından okunması gereken kitaplar. Okurken tüylerinizin diken diken olacağı yada gözlerinizin dolacağı türden. 

Süleyman BULUT'un, 3 kitaptan oluşan  "BÜYÜK ATATÜRK'TEN KÜÇÜK ÖYKÜLER" serisi. Süleyman Bulut, Atatürk'ün yakın arkadaşlarının, dostlarının anı kitaplarını okuyarak yada olaylarda bizzat adı geçen kişilere ulaşarak bu kitapları derlemiş. Kaleme aldığı öyküleri, biz büyüklerin diliyle değil de çocukların diliyle daha yalın bir şekilde aktarmış. 
Ve yazar diyor ki; "Hepimizin hayatında büyük yeri olan Atatürk'ü gündelik, sıradan olayların içinde görmek, farklı yönleriyle tanımak, benim için heyecan verici bir keşif oldu" .  

Ben de okurken, Atatürk'e duyduğum hayranlığım kat kat arttı ve onu  tekrar tekrar tüm kalbimle sevdim. Günlük olaylar içinde de, mütevaziliği, saygınlığı, doğa ve hayvan sevgisi, çocuk sevgisi, eğitim aşkı, lider karakteri, pratik zekası, insana-emeğe saygısı, vatanseverliği, insan severliği, görgü ve kültürü, kararlılığı, zekası buram buram yansıyor sayfalar arasından bize. Vatan, millet sevgisini, kendisinden üstün tutmuş bir lider. Kimi hikayede gözlerim doldu, kimi hikayede gülümsedim.  

3 kitapta toplam 150 civarında hikaye var. Çocuklarımızın mutlaka okuması gereken ve kitaplıklarında da hep bulunması gereken kitaplar arasında ilk sırada olmalı. Çocuklarımızın Atatürk'ü daha da yakından tanımaları, sevmeleri, saymaları ve O'nu unutmamaları biz ebeveynlerin sorumluluğunda. 

Bir sakıncası var mıdır bilemiyorum ama kısa öykülerden bir tanesini paylaşmak istedim : 

Atatürk cumhurbaşkanı iken bir ressam ona, Sakarya Savaşı'nı konu alan bir tablo armağan etmek istiyordu. 
Randevu alıp armağanı kendi getirdi. Paketi heyecanla açıp, tabloyu gösterdi. 
Tabloda, Atatürk, güçlü yağız bir atın üzerinde resmedilmekteydi. Bunu görünce Atatürk'ün kaşları çatıldı. "Bu tabloyu kimseye göstermeyin" dedi. 
Herkesin büyük bir şaşkınlık içinde kendisine baktığını görünce, ressama şu açıklamayı yaptı. 
"Savaşa katılmış olan herkes bilir ki, hayvanlarımız bir deri, bir kemikti... Bizim de onlardan farkımız yoktu. Hepimiz iskelet gibiydik. Atları da savaşçıları da böyle güçlü kuvvetli göstermekle Sakarya'nın değerini küçültmüş oluyorsunuz. "                Kaynak:Behçet Kemal Çağlar (Atatürk Denizinden Damlalar, sf 193) 



1 Mart 2016 Salı

Örgü mü örsek?

Çalışma hayatına ara verip evde olunca, ne yapacağını şaşırıyor insan. Ertelenen ne varsa yapmak, ilk başlarda büyük bir keyif gibi görünse de, zaman ilerledikçe boşluklar oluşmaya başlıyor. Evde olmak mı zor, çalışıyor olmak mı? evde olmak mı avantajlı, çalışıyor olmak mı ? gibi soruları 100 kadına sorup 1000 cevap alabileceğimiz gibi :) göreceli olarak da değişiyor...

Ev işleri ve çocuktan arta kalan zamanlarda, yani genelde gece yarısından sonraki saatlerde :) uğraşlarımdan bir tanesi de örgü örmek. Öyle çok büyük parçalı, modelli, janjanlı sonuçlar ortaya  koymasam da, örgü örmek çok rahatlatıcı kafa dağıtıcı geliyor ve huzur veriyor.

Öyle ki örgü örmenin fiziki ve ruhsal sağlımıza pek çok olumlu etkisi de varmış. Küçük çapta bir araştırma yapınca ortaya şu sonuçlar çıkıyor:

- Örgü tüm beyni aynı anda uyardığı için; (bilgiyi işleme, dikkat ve planlama, görsel ve duyusal bilgiler, hassasiyet ve hareket planlaması, yorumlama....) parkinson gibi hastalıklar için motor fonksiyonlarını geliştirmek için kullanılabiliyor,
- Ritmik hareketler ve odak duygusu oluşturma sayesinde; kaygı, depresyon ve stres gibi sorunların üstesinden gelmede yardımcı oluyor,
- Yine ritmik ve tekrarlanan hareketler meditasyon etkisine benzer bir etki yaratıyor,
- Beyinde uyarıcı etki oluşturduğu için; son dönemlerde, görülme sıklığı artan ve yaş oranı düşen Alzheimer hastalığı riskini %30-50 oranında azaltıyor,
- Eklemleri ve kasları çalıştırdığı için eklem ve tendon iltihaplarının oluşma oranını düşürüyor,
- Kafamızı sürekli meşgul eden, yaşam ve gelecek kaygılarından biraz olsun uzaklaşıp, ruhumuzu ve düşüncelerimizi dinlendirmemizde yardımcı oluyor,

Kışın son demlerini yaşıyorken ve hazır Mart da kapıdan baktırmak üzereyken ne örsek kardır :)
Bunlar da benim minik denemelerim. Bu yılki favorim patik, günümüz adıyla ev botu. Renk renk yapıp sevdiklerimle paylaşmak da ayrı bir mutluluk :)



Minik kızlara takım 




Miniklere Kalemkutu